Türkiye basın ve ifade özgürlüğü konusunda neredeyse 15 yıldır sonlardaki yerini istikrarlı bir biçimde koruyor. Gazeteciye, gerçeğe düşman iktidar, basın özgürlüğü konusundaki saldırganlığından hiç vazgeçmiyor.
Cumhurbaşkanı sistemine geçildikten sonra İletişim Başkanlığını, Basın İlan Kurumu’nu, RTÜK’ü talimatlarla yöneten, özerk yapılarını tamamen ortadan kaldıran iktidar, bu kurumları kendisine muhalif gördüğü medyaya karşı baskı aracına döndürdü. Milyonlarca lira para cezaları, yılları geçen ilan kesme cezaları ile medya susturulmaya çalışıyor. Şu an 37 olan cezaevlerindeki gazeteci sayısı, (hapis süreleri dolduğu için tahliye edilmeleri sebebiyle) her geçen gün azalırken, adliyelerde yargılanan gazeteci sayısında bir azalma yok maalesef.
Bütün dünya gibi Türkiye de pandemide ikinci yılı geride bırakıyor. Küresel anlamda yaşanan ekonomik kriz, Türkiye’yi daha da derinden etkiledi. Bağımlı ekonomi politikaları, krize dönüştü. Gözlerinin içindeki ışıltısı sönen bakanlar ne dövizi kontrol edebiliyor ne de enflasyonu. Hal böyle olunca açlıkla boğuşan halk, iktidardan hızla uzaklaşıyor. İktidar kan kaybına çözüm bulmak için de baskıyı daha da arttırıyor.
SEDEF KABAŞ NEDEN TUTUKLANDI?
Türkiye 2022 yılına bir gazeteci tutuklamasıyla başladı. Gazeteci Sedef Kabaş, Cumhurbaşkanı’na hakaret suçlamasıyla tutuklandı ve 49 günlük tutukluluk süresinin ardından tahliye edildi. Bir televizyon kanalında kullandığı atasözü nedeniyle Cumhurbaşkanı’na hakaret ettiği iddia edilen Kabaş, gece yarısı baskını ile evinden gözaltına alındı. Gözaltı öncesinde iktidar cephesinden gelen açıklamalar hukukun bağımsız karar veremeyeceğinin de işaretleriydi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik, Başkanvekili Numan Kurtulmuş, İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin art arda Sedef Kabaş’ı suçlayan açıklamalarının ardından herhangi bir hâkimin, bağımsız karar vermesi beklenemezdi. Ve öyle de oldu. Sedef Kabaş tutuklandı. Son olarak yaşanan bu tutuklama da bize gösteriyor ki, hukuk sistemimiz talimatlarla çalışan bir yapıya dönüştü. Basın özgür değilse hukuk da özgür olamıyor maalesef.
BİR GAZETECİ ÖLDÜRÜLDÜ, BİR GAZETEYE SALDIRILDI
İktidarın gazetecilere bu kadar düşmanca yaklaşımları, yerellerde de hayat buluyor. 2022’nin daha başında Kocaeli Ses Gazetesi İmtiyaz Sahibi ve Yazı işleri Müdürü Güngör Arslan, bir ihale haberi nedeniyle katledildi. “Yazılarını beğenmiyordum” açıklaması yapan katil Ramazan Özkan’la birlikte 10 kişi tutuklandı.
Yine aynı tarihlerde Mersin Haberci Gazetesi de onlarca kişinin saldırısına uğradı. Saldırıya neden olan olay ise yine bir ihale haberiydi. Ve yine ‘haberlerinizi beğenmiyoruz’ diyenler tarafından yapıldı saldırı.
Ulusalından, yereline çürümüşlüğün, yolsuzluğun su yüzüne çıktığı bugünlerde gazeteciler hedef oldu.
Bilgiye, doğruya en fazla ihtiyaç duyulan bugünlerde gazetecilerin sorumlulukları da artıyor.
BARIŞ GAZETECİLİĞİ
Bu karanlık durum sadece Türkiye’de yaşanmıyor şüphesiz. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesinin ardından peş peşe ölümler ve basın özgürlüğü ihlalleri yaşanmaya başladı. Ukrayna’da 6 gazeteci öldürüldü. (Yazı 21 Mart’ta kaleme alınmıştır) Rusya’da savaş karşıtı yazıları engellemek için sansür kanunu çıkartıldı. Barış yanlısı gazeteciler hedefe kondu. Demokrasinin beşiği olduğunu iddia eden Avrupa ülkeleri Rusya medyasını yasakladı. Twitter Türkiye’de Rusya medyasında çalışan gazetecileri fişledi.
Bu emperyalistlerin çıkar kavgasında binlerce masum sivil hayatını kaybederken, gazeteciler de hedef haline geldi. Böylesi durumlarda gazeteciler için birinci önceliğin, barış gazeteciliği olması gerekiyor. Toplumun, mazlum halkların sesi ve gücü olan gazetecilerin savaş dönemlerinde daha fazla rolü olduğunu unutmadan hareket etmesi gerekiyor.