“2016 darbe girişiminin ardından 200’e yakın gazeteci tutuklandı. Gözaltına alınan ve yargılanan gazetecilerin sayısını tutmak imkânsız hale geldi. Bu haksız tutuklamaları, cezalandırmaları yapanlar ise hiçbir bedel ödemeden hayatlarını sürdürmeye devam ettiler. Türkiye’de asıl sorun işte bu!”
GÖKHAN DURMUŞ / TÜRKİYE GAZETECİLER SENDİKASI GENEL BAŞKANI
Türkiye tarihi gazetecilere yönelik baskılarla dolu bir tarih. Faili meçhuller, tutuklamalar, gözaltılar… Türkiye’de kayıtlara giren 67 faili meçhul gazeteci cinayeti var. 1950- 1960 arasında 811 gazeteci hüküm giydi. 1980 darbesinde 31 gazeteci tutuklandı, 2010-2013 arasında KCK ve Ergenekon kapsamında 100’ün üzerinde gazeteci tutuklandı, 2016 darbe girişiminin ardından 200’e yakın gazeteci tutuklandı. Gözaltına alınan ve yargılanan gazetecilerin sayısını tutmak imkânsız hale geldi. Bugün 2020 Türkiye’sinde hâlâ 70 gazeteci cezaevinde tutuklu bulunuyor. Geçtiğimiz yıl 31 gazeteci saldırıya uğradı. Darp edilen 11 gazetecinin failleri cezalandırılmadı. Dönemler, politikalar değişti, gazeteciler serbest kaldı. Dört duvar arasında geçirdikleri aylar, yıllar hayatlarından çalındı gitti.
Bu haksız tutuklamaları, cezalandırmaları yapanlar ise hiçbir bedel ödemeden hayatlarını sürdürmeye devam ettiler. Türkiye’de asıl sorun işte bu!
2 Kasım “Gazetecilere Karşı Suçlarda Cezasızlıkla Mücadele Günü”nde dikkat çekmek gereken konu; gazetecilere verilen bu cezaların tarafsız olmayan hukuk sistemi içerisinde verilmiş olması. İktidardan aldığı talimatlarla gazetecileri gözaltına aldıran savcılar, onları tutuklayan mahkeme heyetleri delillere bakmadan
karar verir hale geldiler.
Birkaç örnekle bunu anlatacak olursam;
Deniz Yücel, Die Welt Türkiye muhabiri. Yaklaşık 1 yıl cezaevinde yattı hem de iddianamesi daha hazırlanmadan. Almanya Dışişleri Bakanlığı’nın devreye girmesi ile bir gün önce mahkemesinde “tutukluluğunun devamına” karar verilse de bir gün sonra apar topar Almanya’ya gönderildi. Cezaevinde tecritte tutulduğu bir yıl ne olacak? Onu hiç sormayalım, özgürlüğüne kavuştu ya. Müyesser Yıldız, Odatv Ankara Temsilcisi. 100 günü aşkın zamandır tutuklu. Hem de yapmadığı bir haber nedeniyle tutuklu. Hukuksuz bir şekilde yapılan dinlemeler ile elde edilen, haber kaynağı ile yaptığı telefon görüşmeleri ise suçu. Türkiye kamuoyu biliyor ki, gerçekte bir suçu yok. Ancak İçişleri Bakanı hedef gösterdiği için tutuklandı. Daha ne kadar özgürlüğünden mahrum bırakılacak bilmiyoruz. Tıpkı 2012 yılında tutuklanıp 16 ay özgürlüğünden mahrum bırakıldığı gibi. Şahin Alpay, Zaman Gazetesi yazarı. “FETÖ/PDY terör örgütüne üye olmak” suçlamasıyla 2016 yılında tutuklandı. İleri yaşına rağmen 20 ay Silivri Cezaevi’nde kaldı. Anayasa Mahkemesi’nin kişi özgürlüğü güvenliği hakkı ve ifade hürriyeti yönünden iki defa ihlal kararı verdiği Şahin Alpay, 17 Mart 2018’de ev hapsi koşuluyla tahliye edildi. Cezaevinde ailesinden, arkadaşlarından, dünyadan kopuk yaşadığı 20 ay ne mi olacak? Onu hiç sormayalım, özgürlüğüne kavuştu ya.
Maalesef Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğüne bakış uzun yıllardır böyle. İktidarların hoşuna gitmeyen yazılar yazan, yorumlar yapan gazeteciler terörist ilan edilir, cezaevine atılır sonra özür bile dilenmeden serbest bırakılır.
Sadece gazeteciler konusunda da değil, diğer konularda da geriye dönük yüzleşme, hesap verme Türkiye’nin genetiğinde yok maalesef. 1980 darbesinin mimarı Kenan Evren’in yargılanmadan gittiği gibi, yolsuzluk yapan Bakanların yargılanmadan kenara çekildikleri gibi. 40 yıldır oğlunun kemiklerini arayan “Cumartesi Annesi” Berfo Kırbayır’a bizzat dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın verdiği “bulacağım” sözünü unutması gibi.
Gazetecilere karşı işlenen suçlarda cezasızlık olduğu, geçmişle yüzleşme olmadığı zaman, ne demokrasiyi ne de basın ve ifade özgürlüğünü koruyabiliriz. Geçmişiyle yüzleşemeyen, hatalarını kabul etmeyen iktidarların bu ülkeye de halka da fayda sağlamayacağı kesindir.