Rusya’nın Ukrayna’ya saldıracağı gün gibi ortadaydı, ancak buna inanmak istemeyenlerdendim. Bu düşüncem, gece 04.30’da gelen iki roket sesiyle değişti. Çocuklarımla, eşimi penceresi olmayan, evin en güvenli yeri olarak düşündüğüm banyoya kapatıp son gelişmeleri haberleştirmeyi sürdürdüm.
Bu yazıyı İsviçre’de, Ukrayna’dan gelen mülteciler için kamp olarak tahsis edilen askeri bir üste yazıyorum. 1998’de ‘Zaman’ Türkmenistan’da başladığım gazetecilik mesleğinin ikinci durağı, 1 Ekim 2005’te ‘Cihan’ Haber Ajansı muhabiri olarak tayin edildiğim Ukrayna oldu.
Kiev’de sürekli basın kartına sahip ilk Türk muhabir olarak çalıştım. Rutin sürdürdüğüm meslek hayatım 16 Temmuz 2018’de bir anda değişti. Sürekli oturumlu gazeteci Yusuf İnan, Türk Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT) ve Ukrayna istihbaratının ortak operasyonuyla Türkiye’ye kaçırıldı. Ukrayna medyası ertesi gün, MİT’in kaçırmak istediği diğer 5 kişinin isminin olduğu bir liste yayınladı.
Medyada geniş şekilde yer alan bu listede, Cihan Haber Ajansı çalışanı olduğum için benim adım da yer alıyordu. Türkiye’de 15 Temmuz 2016 yılında yaşanan darbe girişimi sonrasında rejimin cadı avının hedefinde binlerce insan gibi ben de yer aldım. Ukrayna makamları yayınlanan listeyi hiçbir zaman yalanlanmadı. MİT’in hedef listesinde olduğum için aylarca evimden dışarıya adımımı atmadım.
Sosyal medya hesaplarının yanı sıra, Gürcistan ve Rusya telefon hatlarından aranarak ölümle tehdit edildim. Ukrayna Basın Polisi tehditleri ve delilleri inceleyerek, ‘yasalarında gazeteci koruma programı’ olmadığını, bu nedenle fiziki koruma sağlayamayacaklarını belirttiler.
KAÇIRILMA KORKUSU VE ARDINDAN SAVAŞ HAVASI
MİT’in kaçırma tehdidi ile mesleğimi mümkün olduğunca evimden sürdürdüm. Ancak bu gerginlik şubat ayında, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal edeceğini tehdit etmesiyle daha da farklı bir hava aldı.
ABD ve İngiltere kaynakları çok önceden Rusya’nın, Uk- rayna’ya saldıracağını haber vermişti. Hatta bu saldırının gerçekleştirileceği tarihleri de duyurmuşlardı. Bu tarihlerin birisi de 16 Şubat’tı.
Basına da yansıyan saldırı haberlerinin öncesinde, ABD, Kanada, İngiltere gibi çok sayıda batılı ülke, elçiliklerini Ukrayna’nın Polonya sınırına yakın Lviv şehrine taşıdı. Bu sıcak saatlerde Rusya büyükelçiliği bütün resmî belgeleri yakarak binasını boşalttı.
Bütün kaynaklar ve gelen istihbarat bilgileri Rusya’nın Ukrayna’ya saldıracağını haber veriyordu. Ancak bu açıklamalar halk tabakasında kabul görmedi. 21. yy’da Avrupa’nın ortasında böyle bir savaşın yaşanabilme ihtimalinin olamayacağına inanıyorlardı. Bu yüzden hayat normal akışında bir süre devam etti. Rusya’nın Ukrayna’ya saldıracağı gün gibi ortadaydı ancak ben de buna inanmak istemeyenlerdendim. Bu yüzden ülkeyi ilk başta terk etme planım hiç olmadı. ‘Gerçeği bilmek ve bu gerçeğe inanmak.’ Bu ikisinin farklı şeyler olduğunu şimdi çok daha iyi idrak ediyorum.
VE SAVAŞ BAŞLADI
23 Şubat’ta Rus tankları Ukrayna sınırına ilerlemeye başladığında başkent sokaklarında günlük hayat devam ediyordu. 24 Şubat gecesi Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski’nin, Rus halkına sesleniş videosunun haberini yaparken, kapımıza dayanan bu savaşın hâlâ durdurabileceğini düşünüyordum.
Bu düşünce gece saatlerinde dışarıdan gelen iki roket sesiyle noktalandı. Ukrayna’nın başkenti Kiev’de gece 4.30 sıralarında ilk patlama sesi duyuldu. Arkadaşlarıma 4.47’de, “savaş başladı” mesajı gönderdim. Çocuklarımla, eşimi penceresi olmayan, evin en güvenli yeri olduğunu düşündüğüm banyoya kapatıp son gelişmeleri haberleştirmeyi sürdürdüm.
Sabaha kadar savaşın etkileri başkent Kiev’in semalarında uçuşan roket ve uçak sesleri ile devam etti. Günün ilk ışıklarıyla tanıdığımız aileler, Kiev’den toplu şekilde ayrılmaya karar verdi. Meslektaşlarım ülkesini terk etmemişken ve dünyanın dört bir yanından gazeteciler gelişmeleri takip etmek için ülkeye akın ederken, bir muhabir olarak Ukrayna’dan tüm ısrarlara rağmen ayrılmak istemedim.
Daha önce Bangladeş’te Rohingya Müslüman mültecilerinin haberlerini takip etmek için görev yapmıştım. Haiti depremi sonrasında bölgeye giden ilk Türk gazetecilerden birisiydim. İhtilaflı bölgelerde habercilik yapmıştım ama bunların hiçbirinde yanımda ailem olmadı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin bir savaş başlatmıştı. Bir taraftan ailemin güvenliği diğer taraftan habercilik yapmanın zorluğunu Ukrayna-Rusya savaşında yaşadım. Ailemi savaş ortamından olabildiğince güvenli bir yere yerleştirerek 5 gün daha haber takibi yapmayı sürdürdüm.
Kurucusu olduğum Ukraynahaber.com’un (@ukraynahaber) sayfası ile Telegram kanalına anlık gelişmeleri aktardım. Ancak dışarıda bomba sesleri, sanalda ise siber saldırıların artması nedeniyle siteye haber girmek imkânsız hal aldı. Savaşın beşinci gününde evimizin yakınına bombalar düştü. Bunun üzerine 1 Mart tarihinde ailemi ve beraberimde savaşta mahsur kalan 3’ü çocuk, 6 kişiyi de yanımıza alarak, topçu ateşi altında başkent Kiev’den ayrıldım. Geride ise canları pahasına haber yapan meslektaşlarımı, 16 yıllık birikimimi ve en büyük değerim olan arşivimi bırakarak cehennemden kaçtım.
6 GAZETECİ HAYATINI KAYBETTİ
Ukrayna Gazeteciler Sendikası Başkanı Serhiy Şturhetkıy ile 17 Mart’ta görüştüğümde gazeteciler için ülkede durumun çok daha ağırlaştığını, savaşın başladığı günden beri 6 gazetecinin hayatını kaybettiğini ve kaçırılan gazetecilerin de olduğunu söyledi.
Dünya genelindeki bütün gazetecilik meslek ve insan hakları kuruluşları Ukrayna’da görev yapan gazeteciler için teyakkuza geçmesine rağmen durum hiç açıcı değil.
Rus devlet medyasının Ukrayna işgalini ‘savaş’ olarak adlandırması yasaklandı. Bunun yerine, gazetecilere Ukrayna’yı ‘askerden arındırmak’ için ‘özel bir askeri operasyondan’ bahsetmeleri talimatı verildi. Rus gazeteci Marina Ovsyannikova devlet televizyonunda Putin’in Ukrayna’daki savaşına karşı pankart açarak ‘Savaşa hayır’ çıkışı yapan bir gazeteci oldu.
Bu olay dünya çapında ses getirse de gazeteci arkadaşım Şturhetkıy’ın, 21 günlük savaşta gazetecilerin durumlarını içeren mesajındaki acı gerçeği değiştirmedi.
“Ukraynalı Dilerbek Şakirov (26 Şubat), Yevhen Sakun (1 Mart televizyon kulesi vurulduğunda), Ukraynalı savaş muhabiri Viktor Dudar (6 Mart), ABD’li Rent Renaut (13 Mart), İrlandalı Pierre Zakrzewski ve Ukraynalı Oleksandra Kuvşinova (14 Mart) hayatını kaybetti.
12 Mart’ta Ukraynalı bir gazeteci Herson’da kaçırıldı. Çok sayıda yaralı da var. Stefan Weichert, fotoğrafçı Emil Filtenborg Mikkelsen, Stuart Ramsay, kameraman Richie Mockler, İsviçreli gazeteci Guillaume Briquet, Mairan Kuşnir, foto muhabiri Juan Arrendondo, Benjamin Hall yaralandı.
TAHLİYE BEKLEYEN GAZETECİLER VAR
Onlarca gazeteci çatışmaların en şiddetli olduğu Ukrayna’nın güneydoğusundaki Mariupol şehrinde mahsur kaldı. Ukrayna Gazeteciler Cemiyeti Başkanı (NSJU) Serhiy Tomilenko, gazetecilere kask ve balistik yelek gibi güvenlik malzemeleri tedarik etmeye çalıştıklarını ve arkadaşlarımızın ateş hattında sıkışıp kaldıklarını aktardı.
NSJU, gazetecileri savaş alanlarından çıkarmak için 7/24 çaba veriyor. Bu bölgeden şu ana kadar 50 gazeteci tahliye edilmesine rağmen, bir o kadarının da hayati tehlikesi sürüyor.
Ukraynalı sivillerin ve bölgede görev yapan medya mensuplarının her zamankinden daha fazla morale ve desteğe ihtiyacı var. Şimdi bambaşka bir ülkeye göç etmek zorunda kaldım ama 17 yıl beraber yaşadığım toplum ve arkadaşlarımla kurduğum gönül bağından dolayı şimdiden özlemlerini çekiyorum.
Ukrayna’daki medya ve ifade özgürlüğü mücadelem bundan böyle İsviçre’de devam edecek. Bu savaşı hak etmeyen Ukrayna topraklarına, bir an önce barışın gelmesini ümit ediyorum.