3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü gününde cezaevlerindeki gazetecilerden mesaj geldi. Amnesty Turkey hapiste bulunan gazetecilerden; Nazlı ılıcak, Hanım Büşra Erdal, Yakup Çetin, Reyhan Hacıoğlu, Semiha Şahin ve Eren Erdem’in mesajlarını yazılı olarak sosyal medya hesabından yayınladı.
TERÖR TANIMININ KAPSAMININ DARALTILMASI GEREKİYOR
Nazlı Ilıcak: Türkiye iyi ise ben de iyiyim. Adalet Bakanlığı’nda reform çalışmaları yapıldığını duyuyoruz. Bakanlık karşı görüşteki birçok gazetecinin fikrini de almış. Özellikle terör tanımının, keyfilik ve aşırılığa son verecek şekilde yeniden yapılanması, kapsamının daraltılması gerekiyor.
ADALET DUYGUM ÖLDÜ
Hanım Büşra Erdal: Gökyüzümü çoğalt Allahım… Adalet duygum öldü. İçimde bir cenaze taşıyorum. Nasıl ki en sevdiklerini kaybettiğinde yerine hiçbir şey koyamazsın, adalet duygum öldü ve yerine koyacak bir şey bulamıyorum. Şimdi bir hapishane köşesinde bir demet yeşil nane kokusunda vatanımı arıyorum.
GAZETECİLİK YAPTIĞIM HER GÜN İÇİN BİR HAPİS YATACAĞIM
Yakup Çetin: Yaklaşık 5 yıl gazetecilik yaptım. Buna karşılık 3 yıldır hapisteyim. Neredeyse gazetecilik yaptığım her gün için bir gün hapis yatacağım. Gazeteciliğin bedeli bu kadar ağır olmamalı. İçeride hiçbir gazetecinin olmadığı, dışarıda olanların da tam özgür olduğu bir ülke dileğiyle…
HAKİKAT KARARTILIYOR
Reyhan Hacıoğlu: Basın ve ifade özgürlüğünün yok sayıldığı, gazeteciliğin suç kabul edildiği bir ülkede tutuklu bir gazeteci olarak ifade edilmesi gereken temel konunun ‘hakikatin karartılmaya çalışılması’ olduğunu düşünüyorum.
GAZETECİLİK SUÇ DEĞİLDİR
Semiha Şahin: Türkiye en çok gazetecinin tutuklu bulunduğu ülke. Gazeteciler yaptıkları haberler, yazdıkları yazılar nedeniyle şu anda dört duvar arasında. Tüm baskı ve yıldırma politikalarına rağmen muhalif gazeteciler öyle veya böyle bir şekilde hakikatleri anlatmaya devam ediyor. Gerçeklerin karanlıkta kalmasına karşı da mücadele ediyor.
GAZETECİ YAZMAYA DEVLET SUSTURMAYA DEVAM EDİYOR
Eren Erdem: Mayıs ayına gazetecilerin tutuklu olduğu, düşünmenin yasaklandığı koşullarda giren Türkiye’de, cezaevi kitapları ve kütüphaneleri tarihinin en entelektüel dönemini yaşıyor. Özellikle gazeteci ve siyasi tutukluların cezaevi kütüphanelerine katkısı tüm cezaevlerini bir akademiye dönüştürmüş durumda.
Kaynak: Medya Bold