Hülya Oruç hakkında COVID-19 sürecinde cezaevlerinde yaşanan ihmallere dair sosyal medya paylaşımları sebebiyle “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme” suçlamasıyla dava açıldı. Oruç, bu paylaşımlar gerekçesiyle Nisan ayında gözaltına alınmıştı.
Tutuklu gazeteci Aziz Oruç’un eşi Hülya Oruç hakkında COVID-19 pandemisi sırasında cezaevlerinde yaşanan ihmaller ile ilgili sosyal medya paylaşımları gerekçesiyle “halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme” suçlamasıyla iddianame hazırlandı. 18 Aralık 2019 tarihinden beri Patnos L Tipi Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu bulunan gazeteci Oruç’un eşi Hülya Oruç, “Cezaevinde olan eşimin sağlık durumu konusunda sadece insani talepleri ve endişelerimi dile getirerek bunları sosyal medyada paylaştım” dedi. İlk duruşma 18 Ocak 2021 tarihinde Diyarbakır 5. Asliye Ceza Mahkemesinde görülecek.
Hülya Oruç, aynı sosyal medya paylaşımları nedeniyle 30 Nisan 2020 tarihinde Diyarbakır’da evine gelen polislerce gözaltına alınmıştı. Oruç, gözaltına alınmasına sebep olan sosyal medya paylaşımlarında eşi Aziz Oruç’un tutuklu bulunduğu cezaevinde koronavirüs ile mücadele için gerekli tedbirlerin alınmadığını ve mahpusların ölüme terk edildiğinden endişe duyduğunu yazmıştı. Aynı gün savcılıkta ifadesi alındıktan sonra Sulh Ceza Hâkimliğine sevk edilen Oruç, ev hapsi ve yurt dışına çıkış yasağı ile serbest bırakılmıştı.
‘İnsani Taleplerimi ve Endişelerimi Dile Getirdim’
Hakkında açılan davayı MLSA’ya değerlendiren Oruç, iddianamede suç delili olarak gösterilen paylaşımları yapmaktaki amacının “halkı ve kin düşmanlığına tahrik etmek” olmadığını vurguladı ve şunları söyledi:
“O dönem pandemi tehlikeli bir aşamadaydı. Virüs yayılınca ben de cezaevinde olan eşimin sağlık durumundan kaygılandım. Halen de kaygılıyım. Bunun yanında eşim cezaevi koşullarında sağlıklı beslenemiyor. Cezaevinde olan eşimin dışarıda olan bizler gibi ihtiyacı olan her şeye ulaşma gibi bir imkânı da yok. Bu nedenle eşimin sağlık durumu konusunda tedirgin ve kaygılı olmam son derece doğal değil mi? Bir anne ve eş olarak cezaevinde olan eşimin sağlık durumu konusunda sadece insani talepleri ve endişelerimi dile getirip bunları sosyal medyada paylaştım. Bunun dışında bir amacım yoktu, olamaz da.”
‘Ev Hapsini Çocuklarıma Anlatamadım’
Nisan ayında verilen ev hapsi kararı nedeniyle 11 gün boyunca evinden dışarı çıkamadığını hatırlatan Oruç, “Çocuklarımı oturduğum sitenin bahçesine oyun oynamaya bile çıkaramadım. Neden evden çıkamadığımı çocuklarıma anlatamadım. Yaptığımız itiraz üzerine 11 gün sonra ev hapsi kaldırıldı. Ev hapsinde kaldığım 11 günlük sürede eşimin cezaevinde yaşadığı koşuları daha iyi anladım,” dedi.
COVID-19’un Türkiye’de ilk tespit edildiği Mart ayından bu yana geçen sekiz ayda eşiyle hiç açık görüş yapamadığını ekleyen Oruç, eşinin tutulduğu cezaevinin ikamet ettiği kente çok uzakta olması nedeniyle her zaman görüşe gidemediğini, daha çok telefonla görüştüğünü ifade etti.
AYM Polisin Sanal Takip Yetkisini İptal Etmişti
Geçtiğimiz günlerde Diyarbakır 5. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen iddianamede Patnos İlçe Emniyet Müdürlüğü tarafından sosyal medyada COVID-19 ile ilgili paylaşımlarının toplumda panik yarattığı iddia edilen kişilerin kimlik tespitine yönelik çalışmalar yürütüldüğü görüldü.
Oruç’un avukatı Ferhat Kılınç iddianamenin tamamen polisin hazırladığı araştırma tutanağına dayandırıldığını belirtti ve Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) polise sanal ortamda işlenen suçlarda kullanıcılara ait kimlik bilgilerine ulaşma ve sanal ortamda araştırma yapma yetkisi veren kanun maddesini 2020 yılının Şubat ayında iptal ettiğini hatırlattı.
Kılınç, AYM kararıyla birlikte polisin mahkeme kararı olmadan suç işlediği iddia edilen sosyal medya kullanıcılarının kimlik bilgilerine ulaşması ve araştırma yapmasının hukuka aykırı olduğunun altını çizdi. Müvekkili Hülya Oruç’un cezaevinde olan eşi için duyduğu haklı endişelerini dile getirdiği paylaşımların ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu vurgulayan Kılınç, “Devlet kurumlarına sorumluluklarını hatırlatmak ve gerekli tedbirleri almasını istemek suç değildir. AİHM’in ifade özgürlüğü konusundaki içtihatlarına bakıldığında düşünceler rahatsız ya da şok edici olsa bile bunun ifade özgürlüğü kapsamında olduğu belirtilmiştir. Bu açıdan bu davanın beraat ile sonuçlanacağını düşünüyoruz” ifadelerini kullandı.
Dayanışma Talebi Suç Delili Sayıldı
İddianamede Oruç’un yaptığı iki Twitter paylaşımı ve bir retweet delil olarak sunuldu. Hülya Oruç iddianameye yansıyan paylaşımlardan birinde Adalet Bakanlığı’nın resmî hesabını etiketleyerek şöyle yazmıştı: “Bütün gardiyanlara izin verip hangi mahkumu koruyorsun sen hangi mahkumu arkadaş herkesi hepimizi isyana davet ediyorum devlet nerede devlet öyle duvara yazmakla olmuyor surdaki gibi ortalık kırılıyor kimse ortalıkta arkadaşlar tanıdığım bütün gardiyanlar izinli @adalet_bakanlik.”
Eşi Hakkında Haber Paylaşımı Delil
Oruç, delil olarak öne sürülen bir diğer paylaşımda ise sosyal medya üzerinden dayanışma çağrısı yapmıştı: “Akşam 20.00 hepinizi sesimize ses olmaya davet ediyorum @kadintutsaklar @cocuklar @cezaevleribosaltıilsin @tutsaklarbirakin.” Aziz Oruç’un COVID-19 pandemisi sürecinde cezaevinde maruz kaldığı hak ihlalleri ve ihmaller ile ilgili Mezopotamya Ajansında yayımlanan bir haberi Twitter’da alıntılayarak paylaşması da Hülya Oruç hakkında “halkı kin ve düşmanlığı alenen tahrik etme” suçlaması için delil olarak öne sürüldü.