Site icon International Journalists

“Türkiye sokaklarında Erdoğan’ı eleştirmek mümkün mü?

Slovakya’nın ünlü yazarlarından Monika Nagyova ifade özgürlüğüne vurgu yaptığı yazısıyla Journalist Post’un beşinci sayısına konuk oldu. Öldürülen bir gazeteci üzerinden Slovakya’nın demokrasi mücadelesine değinen yazısı büyük beğeni aldı.

“Türkiye sokaklarında Erdoğan’ı eleştirmek mümkün mü?” diye soran Slovakyalı yazar Nagyova, @journalist_post dergimizle çektirdiği bir fotoğrafını da paylaştı.

İşte Nagyova’nın o yazısı:

Uyanmamız için iki masum insanın ölmesi mi gerekiyordu?

Slovakya’nın başkenti Bratislava’da Türkiye’den gelen bir arkadaşıma “Türkiye sokaklarında Erdoğan’ı eleştirmek mümkün mü?” diye soruyorum. “Yapabilirsin! Ama sonuçlarına da katlanırsın, seni hapse atıp ailenin canını yakarlar.” diye cevaplamıştı.

Bu diyalog uzun süre hafızamı meşgul etti. Ülkemde böyle bir şeyin yaşanması bana akıl almaz geliyor. Sabahtan akşama kadar herkesin hükümeti eleştirdiği bir ülkede yaşıyorum. Politikacılar, medya başta olmak üzere, halk ve çeşitli örgütler tarafından eleştiriliyor. Karikatürler, sosyal platformlarda devletin en yüksek makamlarını eleştiriyor. Sağlık sisteminin, eğitim sisteminin iyi çalışmadığı ve iç siyasetin gülünç olduğu bir ülkede yaşıyorum. Ama hâlâ ifadelerimizi özgürce dile getirebileceğimiz gerçeği var.

Bu özgürlük elbette her zaman kalıcı değil. Ülkem, 40 yıl boyunca ‘Büyük Ağa- bey’ Rusya tarafından yönetildi. Halkın kendisini ifade etmelerine veya inançlarını özgürce yerine getirmelerine izin vermeyen komünist bir rejim altında hayatını sürdürdü. O zamanlar çocuktum ve bu zorlukların farkında değildim. Rejim birçok yazarın kitaplarını yayınlama- sını yasakladı. Bugün böyle bir şey olma ihtimalini kesinlikle hayal edemiyorum. Okumayı seviyorum ve bu ülkede yasaklanmış yazarlar olsaydı, yazılarını bulup okumak için elimden geleni yapardım.

ÇİRKİN GERÇEKLER

En çok okunan fikri haber portalında blog yazarıyım. 17 yıllık yayıncılık kariyerim boyunca, yayıncım SME Daily’nin editör ekibi, metinlerime hiç dokunmadı. Siyasi makalelere odaklanmadığım doğrudur. Daha ziyade bu ülkede yaşayan insanları etkileyen çirkin gerçekleri sık sık yansıtırım. Doktor sıkıntısı, çukurlu yollar, yoksulluk, yaşlılara kötü muameleler… Ayrıca, bu toplumun ‘ötekilik’ ile uzlaşmak için mücadele ettiği gerçeğini de yazıyorum. İnsanları küçümsüyoruz, mesela sırf bir psikiyatristten yardım alıyorlar diye. Neyin işe yaramadığına dair bir hikâye anlatmak, sorunu halkın bilinçaltına sokmanın iyi bir yoludur. Okuyucularımdan bugüne kadar çok güzel geri dönüşler aldım.

Geçen yıl ilk kitabımı yayınladım. Sídlisko [The Estate] adlı kitap, Slovakya’nın doğusunda, Avrupa’nın en büyük Roman gettosu olan, yaklaşık 6 bin Romanın yaşadığı Kösice şehrinde geçiyor. Hikâye gerçek bir olaya dayanıyor ve eleştirmenler kitabımı sosyal bir drama olarak adlandırdı. Önde gelen bir sosyolog kitabımla ilgili yazısında görmek istemediğimiz şeyleri görünür kıldığımı söyledi. Gerçek olaylardan ortaya çıkan dehşet verici bir hikâye.

TEMEL HAKLARDAN YOKSUNLAR

Su ve elektriğin kullanımı çok sınırlı. Evler ve yaşam alanları tahrip edilmiş. Aile içi şiddet ve ataerkil hiyerarşi bu bölgelerde yaygın olarak kabul gören bir norm. Ülkemiz, nesiller arasındaki yoksulluğun kısır döngüsünü ve marjinalleşmiş Romanların sosyal dışlanmasını kırmakta başarısız oluyor. Bugün çocuklar bile, en temel hakları olan okula giderken karınları aç bir şekilde gidiyorlar. Kitapta, kimin suçlu olduğunu aramadım ve bir cevap aramadım. Sadece gerçekleri dile getirdim.

Devlet, aynı zamanda tüm toplumlar, azınlıklar, çoğunluklar ve en önemlisi de; bu olayların sorumlularının kim olduğunu ortaya koyarak cevap vermeli. Kitabım komünist rejim döneminde muhtemelen yayınlanmazdı, çünkü ülkedeki en büyük başarısızlıklardan birine ayna tutuyor.

GAZETECİLER SEFERBER OLDU

En önemli konuyu sona sakladım. Soğuk bir şubat ayıydı. 26 Şubat 2018 Pazartesi. İşe geldim, kendime kahve hazırladım ve bilgisayarı açtım. E-postama gelen maillerimi kontrol ettim ve internette gazetelere göz attım. Manşetler şu şekildeydi: Slovakya’da bir gazeteci ve nişanlısı öldürüldü.

Sanki başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Bu haber beni sadece gündelik rutin hayatımdan değil, aynı zamanda, yıllardır kayıtsız kaldığım yaşantım- dan da sıyırdı. Gazeteci, 5 gün boyunca bir kan gölü içerisinde beklemişti. Cansız bedeni bulunduğunda Slovakya’nın kahramanı olmuştu. Ján Kuciak, gerçeği ortaya çıkarmak için bilgiyi kullanan günümüz şövalyesi… Evinde eli silahlı bir katil tarafından susturulan yetenekli bir gazeteci… Nişanlısı bilgisayar başında düğünü için gelinlik seçerken hayatını kaybetti.

Bu korkunç haberden başka hiçbir şey düşünemedim. Meslektaşları, hayatını kaybeden Ján’ı bir işkolik olarak andılar. Gün boyu masasındaki kahvesiyle, bilgisayar başında, parmakları klavyede, tepe konumda bulunan birilerinin yaptığı yolsuzlukları ortaya çıkarmayı tercih eden bir meslektaşımızdı. Masa başında sabahlayarak işletme kayıtlarını ve vergi beyannamelerini karıştırarak uzun günler geçirmişti. Ölümü Slovakya’yı sarstı. Sokaklara döküldük, gösterilere gittik, binlerce kişinin katıldığı konuşmaları dinledik.

YOZLAŞAN HÜKÜMET VE KORKUSUZ GAZETECİLER

Önemli bir şeyin ortaya çıktığını hissettim, tarihin akışını değiştirecek bir şey. O zaman kimse katilin bulunacağına inanmadı. Ancak her şey değişme- ye başladı. 12 yıldır burada hüküm süren hükümet özünde yozlaşmıştı. Her gün yeni vakalar ortaya çıktı. Gazeteciler korkmadı, çalışmalarının eşsiz bir görev olduğunu biliyorlardı. Slovak halkına önemli bilgiler sunmak için ezeli rekabetleri olan haber merkezleri bile bir araya geldi. Bunun sonucu olarak Başbakan istifa etti. Bulaştığı yolsuzluklar neticesinde 12 yıl sonra seçimle gönderildi. Şimdi herkesi rahatlatan yeni bir hükümet göreve geldi. Tüm kanıtlar Ján Kuciak cinayetinin tetikçisinin etkili bir Slovak oligarkı tarafından işlendiğini ortaya koyuyor.

Komünist rejimin yıkılmasından 30 yıl sonra, ifade özgürlüğünün ne kadar önemli olduğu dikkatimizden kaçmıştı. Demokraside ifade özgürlüğüne yer verildiğini düşünerek kandırılmıştık aslında. Uyanmamız için iki masum insanın ölmesi gerekiyordu. Slovakya’nın toparlanmasının uzun zaman alacağı bir travma yaşadık.

* Blog yazarı ve Sídlisko kitabının yazarı

Exit mobile version