Basın özgürlüğü, demokratik rejimler ile otoriter-totaliter yönetimleri ayıran en temel ölçütlerden birisi. Halk adına soru soran ve gerçekleri yazan bir basının varlığı, açık toplumun, şeffaf yönetimin ve demokrasinin garantisidir. Bu nedenle otoriter bir rejim hedefleyen iktidarlar, ilk olarak özgür basını susturur. Medyayı kontrolüne alan bu rejimler, toplumu istedigi gibi yönlendirir ve manipüle eder. Nitekim Türkiye’de de böyle oldu.
16 yıldır tek parti, son 4-5 yıldır ise tek adam tarafından yönetilen Türkiye, basın özgürlügü konusunda en karanlık çağını yaşıyor. Basın özgürlüğünün aldığı hasar bu makalenin konusu olamayacak kadar geniş. Bu noktada Küresel Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye’nin 180 ülke içinde 157’nci sırada yer aldığını, 138 gazeteciyi hapse atan Türkiye’nin, en çok gazeteci tutuklayan ülke olduğunu, onlarca medya kurumunun kapatıldığını söylemekle yetinelim.
Mevcut medyanın iktidar tarafından kontrol edilmesi ve medyanın sermaye yapısı zaten ayrı bir sorun. İktidar, bir yandan kendini zenginleşme şehvetine kaptırmış medya patronları ile anlaşarak ‘medya komiserleri’ atadı, diğer yandan devlet gücünü kullanarak medya kuruluşlarının el değiştirmesini sağladı. Yandaş işadamlarını perde yaparak havuz medyasını oluşturdu. Şüphesiz ki bu kara tablo bir kriz durumu ve tek adam rejimin getirdiği problemlerden. Eğer AKP giderse, bu sorun büyük oranda çözülecek. Benim burada dikkat çekmek istediğim konu ise Türk basının kadim sorunu olan ‘Patron’ sorununa karşı modern dünyada ortaya çıkan alternatif.
Türkiye halkı temel ifade hürriyetine bile sahip değilken gelişmiş batı ülkelerinde basın özgürlüğü bir level daha atlamış. Patronlarını, hatta reklamları bile editoryal bağımsızlığa zarar veren unsurlar olarak gören ve bunun için ‘Patronsuz gazetecilik’i seçen yüzlerce basın kuruluşu var. Amerika’nın başı çektiği bu akım ‘Non-Profit Journalism’ (NPJ) yani kâr amacı gütmeyen gazetecilik adını taşıyor. ABD’deki Kâr Amacı Gütmeyen Haber Enstitüsü, şeffaflığı sağlamak için bu sektörün standartlarını koymuş bile.
Bu akımda basın kuruluşu bir şirket değil bir vakıf ve gazetecilikten başka bir görevi yok. Bu basın kuruluşunun bir Patron’u yok. Vakıf şeklindeki yapı, yönetim kurulu tarafından yönetiliyor. Gazeteci veya yardımcı personel olarak çalışanlar ise maaş alıyor. Eğer kurum bir kâr elde ederse bu kârın yönetim kuruluna veya çalışanlara pay edilmesi gibi bir şey söz konusu değil. Kârın tekrar gazetecilikle ilgili aktivitelere yönlendirilmesi gerekiyor. Bu tür kuruluşlar temel olarak bağışlar ve abone ücretleri ile ayakta kalıyorlar. Daha küçük gazete veya radyolara içerik satma, gazetecilikle ilgili eğitim verme, stüdyolarını kiralama gibi şeyler de diğer gelir kaynakları. Binalarında çeşitli etkinlik ve konferanslara da ev sahipliği yapıyorlar. Vakıf oldukları için buraya yapılan bağışları vatandaşlar vergilerinden düşebiliyorlar. Bizde basın kuruluşları reklam almak için yarış içindeyken bu kurumlar ya hiç reklam almıyor veya genel gelirlerinin yıllık 3’te birini geçmeyecek şekilde küçük meblağlı reklamları kabul ediyorlar. Gizli reklam yani bir ürün veya bir şirketin para karşılığı haberini yapmak da yasak. Ortalama olarak elde ettikleri gelirin üçte ikisini editoryal işlemlere ve temel görevlerine harcıyorlar. Çalışan gazetecilerin maaşları, gelirler ve bağışçılar, hepsi şeffaf bir şekilde internet sitesinde ilan ediliyor.
Dijital ve Yerel
NPJ kuruluşları genellikle dijital yerel gazeteler olarak doğuyor ancak basılı gazete veya dergi satanlar da var. Bir çoğu, sosyal medyayı aktif kullanıyor ve bu da onları giderek genç kuşaklara daha da yakınlaştırıyor. Bir patronları olmadığı için bağış toplamak veya abonelik almak için kaliteli içerik üretmek ve saygınlıklarını korumak zorundalar. Özel haberler, inceleme-araştırma haberleri ile ön plana çıkıyorlar. Halkın ilgisini çeken konulara odaklanıyorlar. Eğitim, sağlık, çevre, sosyal adalet ve eşitsizlikler gibi konuları çalışıyorlar.
Konvansiyonel medya şirketlerine göre küçükler ancak orijinal içerik ürettikleri için etkililer ve daha saygınlar. Amerikada bulunan 200 civarındaki NPJ kurumunda 2200’den fazla gazeteci çalışıyor. 2017 verilerine göre bu kurumların yarısından fazlası 500.000 dolar veya daha fazla gelir elde etmiş. Üçte birinden fazlası ise 1 milyon dolar veya daha fazla bir gelir elde etmiş. Bu kuruluşların ABD’deki toplam gelirleri 350 milyon dolar civarında. ‘Texas Tribune’ ve ‘Voice of San Diego’ ABD’deki en başarılı olanlardan ikisi.
Kanada’da Dönüşüm Başlıyor
NPJ, yaşadığım ülke olan Kanada’da da başlamak üzere. Hükümet, kâr amacı gütmeyen basın kuruluşlarının önünü açmak için yasal değişiklik yapıyor. Yeni Non-Profit kuruluşlar açılması veya mevcut basın kuruluşlarının Non-Profit’e dönüşmesi bekleniyor. Trudeau hükümeti, önümüzdeki 5 yıl içinde kâr amacı gütmeyen yerel gazeteciliği teşvik etmek için 50 milyon dolar fon dağıtacağını duyurdu. Kanada’da Fransızca yayın yapan en büyük gazete olan ve Quebec gazeteciliğinin amiral gemisi La Presse, yasal gereklilikler tamamlanır tamamlanmaz non-profit’e dönüşecek. Üstelik bu dönüşümü bizzat gazetenin sahibi Desmarais ailesi destekliyor. 50 yıllık gazetenin sahibi Desmarais ailesi, hem kâr eden kuruluşu elllerinden çıkarıp hem de yeni vakfa 50 milyon dolar bağışta bulunacak. 585 çalışanı ile Kanada’daki en büyük gazetelerden olan La Presse’nin vakfa dönüşmesi, genellikle 10-20 çalışana sahip NPJ kuruluşları için yeni bir çağın başlangıcı olacak.
Eğer Türkiye normalleşir ve asgari demokrasi kurallarına bağlı kalma eğilimi gösterirse, kâr amacı gütmeyen gazetecilik Türkiye için de bir şans ve iyi bir alternatif olabilir. Düşünsenize, daha çok ihale almak veya elindekileri kaybetmemek için iktidara teslim olan, muktedirlerin emriyle gazeteciyi işten çıkaran patronlar yok. ‘Alo Fatih’ hatları yok. Reklam veren baskısı yok. ‘O holding bize reklam veriyor aleyhlerine yazmayalım’ derdi yok. Sadece habercilik içgüdüsü, etik kaygılar ve kamu yararı var…Bu günlerde AKP rejimi tarafından gazetecilik yapma imkanı elinden alınan bir avuç iyi niyetli insanın ‘Patreon’ hesabı açarak sesini duyurmaya çalışmasından farklı bir şey olur bu. Ancak ne yazık ki bu adım da başlangıçta tek başına Türk basınını düştüğü kara delikten çıkaramaz.
Seçkin Ergün
Twitter @mseckinergun