RSF temsilcisi Erol Önderoğlu son zamanlarda artış gösteren gazetecilere yönelik saldırıları bianet’e değerlendirdi. Önderoğlu söz konusu saldırıları bulaşıcı bir hastalık olarak nitelendirdi ve yetkilileri önlem almaya çağırdı.
Son bir hafta içerisinde Türkiye’de ikisi yerel olmak üzere üç gazeteci fiziksel saldırıya uğradı. Antalya’da yerel gazeteciler İdris Özyol ve Ergin Çevik, Ankara’da ise Yeniçağ gazetesi yazarı Yavuz Selim Demirağ saldırıya uğradı ve yaralandı. Saldırganlar ise olay yerinden kaçtı.
Demirağ’a saldıran saldırganlar olaydan bir gün sonra yakalandılar fakat “trafikte tartıştıklarını” söyleyerek serbest bırakıldılar. Çevik’e yapılan saldırı, belediyenin kamusal alanı özel bir şirkete peşkeş çekmesini yazmasıyla bağlantılıydı. Özyol’a yapılan saldırı ise MHP ilçe başkanının gazetecileri tehdit etmesiyle bağlantılı. Özyol’a saldıranlardan biri aynı zamanda ilçe başkanının şoförüydü.
Son beş ayda ise gazetecilere karşı yaşanan yedi saldırıdan altısı yerel habercileri hedef aldı. Son dönemde gazetecilere karşı artış gösteren saldırıları ve cezasızlığı Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Örgütü Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu bianet‘e değerlendirdi.
Önderoğlu, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü, 24 Temmuz Basın Bayramı gibi günlerde yetkililerin ve siyasilerin verdiği mesajların gazetecilere karşı işlenen suçların soruşturulmasına sıra gelince ikiyüzlülük gösterdiğini belirti.
Önderoğlu, “Basın özgürlüğünün önemine vurgu yapan aynı yetkililer zira son günlerde olduğu gibi bir hastalık biçiminde yayılan yerel gazetecilere yönelik saldırıların araştırılması için verilen araştırma önergeleri sunulduğunda oralı olmuyorlar” ifadelerini kullandı.
İktidarın gazetecilere yönelik ve daha çok yerelde kendini gösteren şiddete seyirci kalmasının oldukça can sıkıcı olduğunu da belirten Önderoğlu şöyle devam etti:
“Ulusal medyanın ezici çoğunluğunun iktidar yörüngesinde yayın yapması nedeniyle gazetecilerin uğradığı fiziki saldırılar ana akım mecrada pek görülmeyebilir. Fakat son “BİA Medya Gözlem” raporlarının da gösterdiği gibi özellikle muhalif medyada ve yerel gazeteciler içerisinde, iktidarların çifte standartlı söylemleri önüne gelenin gazetecilerle sokakta hesaplaştığı ortamlara yol açıyor.
“Geçmiş olsun demeyi esirgememeliler”
“Yetkilileri toplumsal kutuplaşma ve gerginliğin yaşandığı şu zamanlarda tutarlı olmaya ve sadece kendilerini yakın gördükleri basın mensuplarına değil; en temel demokratik tavrın gereği olarak eleştirme haklarını kullanan gazetecilerin başına bir şey geldiğinde de bir geçmiş olsun demeyi esirgememeye davet ediyorum.
“Daha da önemlisi Türkiye’nin insan hakları savunucularının ve gazetecilerin korunmasına dair verdiği taaddütlerinin bir parçası olarak yetkililerden sorumluların yargı önüne getirilmelerinin özellikle dillendirilmesini bekliyoruz.”
Önderoğlu, Yeniçağ gazetesi yazarı Yavuz Selim Demirağ’a saldıran zanlıların yakalandığını hatırlatarak zanlıların teşhis edildikleri ama yalan beyan verdikleri halde, ellerini kollarını sallayarak serbest kaldıklarını hatırlatıyor. Önderoğlu bu durumu “Cezasızlık düpedüz yeni saldırılara kapı aralamaktır” sözleriyle açıklıyor.
“Yargının da açık sorumluluğu vardır”
“Ulusal siyasetin gerginliği içeresinde bu kararlara sırtını dayayan potansiyel saldırganlar, yolsuzlukla ilgili yazan veya yetkilileri eleştiren yerel habercilerle hesaplarını görmek bakımından daha hedefli davranabiliyorlar.
“Yargının sadece Türkiye’de gazetecilere yönelik saldırıların bulaşıcı bir hastalık niteliğine bürünmesine her şeyden önce hareketsiz kalan veya kutuplaştırıcı söylemlere kendisini adayan siyasetçiler kadar, bu cezasızlık ortamında “olağan prosedürleri uygulayan” yargı camiasının da açık sorumluluğu vardır.
“Gazetecilere hak ettiği değer yasal korumasıyla birlikte vermelidir.”
“Ne yazık ki Türkiye’de gazeteciliğin temel bir takım standartların üzerine kurulmaması, halkın gerçeklere ulaşması ve toplumun sorumlularla hesaplaşması açısından yeri doldurulamaz bir meslek olarak gazeteciliğin özünün yetkililerde ve kamuoyunda yeterince yaygınlaşmamış olmasıdır.
“Aslına bakarsanız gazetecilerin en yakın koruyucusu, uğruna çaba gösterdiği toplumsal kesimler ve halktır. Şiddet gören habercilere sosyal medyada çok sayıda destek mesajı gelse de Türkiye’nin aydınlığı açısından önemli bir görev üstlenen gazetecilerin daha etkili koruma görebilmesi için kamuoyu kadar ülkeyi yönetenlere de görev düşüyor. Yetkililer ikiyüzlülüğe sığınmadan, gazetecilere hak ettiği değeri, söylemleri ve yasal korumasıyla birlikte vermelidir.”
Türkiye, basını özgür olmayan ülkeler arasında
Sınır Tanımayan Gazeteciler temsilcisi Önderoğlu, RSF’nin her yıl yayınladığı Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye’nin 2019’da 180 ülke arasında 157. olduğunu da hatırlatarak, cezasızlığın endeksin oluşumuna yardımcı parametrelerden bir tanesi olduğunu belirtti ve sözlerini şu şekilde sonlandırdı:
“Türkiye, uluslararası platformda gazetecilere karşı suçlar söz konusuyken “harekete geçen”, soruşturma ve kovuşturma yürüten ama kovuşturmayı nadiren sonuçlandıran, suçların arkasındaki azmettiricileri ise hiç dokunmayan bir ülke olarak ün olarak ün yapmamalıdır.”
Kaynak:Bianet