DOÇ. DR. ERKİN EMET / ANKARA ÜNİ. DİL VE TARİH-COĞRAFYA FAKÜLTESİ
Açık hava hapishanesine dönüşen Doğu Türkistan’la ilgili dışardakilerin içerdekilerden, içerdekilerin dışardakilerden hiçbir haberi olmuyor, iletişim ve bağlantı kurulamıyor. Çin yönetimi, Doğu Türkistan’da keyfi tutuklama ve yargısız infaz ya da katliam gibi suçları işlemekte olup, bu suçları devlet sırrı olarak kamuoyundan saklıyor.
Aslında, Doğu Türkistan meselesi en başından, yani 1884 yılında Mançu İmparatorluğu Doğu Türkistan’ı işgal edip, adını Şinjang (Yeni Toprak) olarak
değiştirdiği günden beri işgal güçleri tarafından ciddî bir tehdit olarak algılanmıştır. Doğu Türkistan meselesi 1949 yılında Çin Komünist hükümeti tarafından işgal edildikten sonra özellikle Soğuk Savaş’ın bitmesi ve Orta Asya Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanmalarından bu yana değişen bölgesel denklemler ve Çin’in ekonomik yükselişi sonucu Çin yönetimi tarafından daha önemli stratejik bir boyutta ele alınmaya başlandı.
FARKLILIKLARA TOPYEKÛN SAVAŞ
Soğuk Savaş sonrası sabık Sovyetler Birliği’nin parçalanması, Balkanlar’da yaşanan etnik çatışmaların ortaya çıkardığı atmosfer ve özellikle 11 Eylül olayından sonraki dengeler Çin’in meseleye yaklaşmada sürdürdüğü sert tutumu ciddî bir biçimde tırmandırmıştır. Bölgede her türlü etnik, kültürel ve siyasî talep bir tehdit unsuru olarak görülürken, Çin’in başlattığı ‘strike hard’ (sert vuruş) politikası ile ‘üç şer güç’ olarak adlandırılan ‘bölücülük, terörizm ve fundamentalizme karşı savaş’ adı altında bölgedeki her türlü düşünce, kimlik, dinî inanç ve sese topyekûn savaş ilan edildi. Bu noktada, bölgedeki etnik ve dinî haklar konusunda ciddî bir gerileme yaşandı.
CAMİİ ÖNÜNDE FİŞLEMELER
2008 yılında, Pekin yönetimi, Olimpiyat Oyunları’nın güvenliğini bahane ederek, dinî nikâh kıyılması, cenazelerin kaldırılması, halk tarafından kutsal sayılan
mekânların ziyaret edilmesi ve halka açık ortamlarda ibadet edilmesi dâhil olmak üzere “23 çeşit dinî faaliyeti” Doğu Türkistan genelinde yasa dışı ilan etmiştir. Doğu Türkistan genelinde, cami girişlerine devlet memurları, öğrenciler, Çin Komünist Partisi üyeleri ile emekli memurların camilere giremeyeceklerini belirten duyurular asılmakta ve camilere girip çıkanlar istihbarat elemanları tarafından takip edilmektedir. Polisler, öğretmenler,
işçiler ve kamu görevlileri dâhil olmak üzere hükümete bağlı olarak çalışan görevli memurlar dinî faaliyetlere katılmalarının tespiti hâlinde para ve hapis cezasına çarptırılmakta veya işlerini kaybetmektedir. Bu tarihten itibaren, bütün kadınların türban takmaları, Müslüman Uygur erkeklerinin sakal bırakmaları yasaklanmıştır. Hac ibadetinin yerine getirilmesi Çin resmî makamlarının aldığı son kararla tamamen yasaklanmıştır.
EĞİTİMDE ANADİL YASAKLANDI
2004 yılı Mart ayından itibaren ilkokul, ortaokul ve liselerde Uygur Türkçesi’yle eğitim tamamen kaldırılmıştır. Tarihte ilk defa Uygur Türkçesi eğitimden kaldırılmıştır. Hemen bu politikanın aynen uygulanmasına geçilmiş ve Çince bilmeyen öğretmenler erkenden emekli edilmiştir. Bu öğretmenlere iki yıl kadar emekli maaşı verilmiş ve ardından bu emekli maaşları da kesilmiştir. 2010 yılında bütün Doğu Türkistan genelinde ilkokuldan üniversiteye kadar bütün eğitim kurumlarında Çince eğitime geçiş tamamlanmıştır.
KATLİAMLARLA GERÇEKLEŞEN ASİMİLASYON
Doğu Türkistan’daki Uygur Türkleri başta olmak üzere, Türk topluluklarını asimile etmeye yönelik bu siyaset halkın tepkisiyle karşılaşmıştır. Çin’in asimile politikası neticesinde 5 Şubat 1997’de Gulca Katliamı, 5 Temmuz 2009’da Urumçi Katliamı patlak vermiş, temel haklarını talep eden çok sayıda Uygur Türkü, hapse atılmış ve idam edilmiştir.
GAZETECİLER ÇİN HAPİSHANESİNDE
Zaten Doğu Türkistan’da akademisyenler, yazarlar, araştırmacılar, eğitimciler, öğretmenler, aydınlar ve siyasilerin ifade özgürlüğü olmadığı gibi gazetecilerin de ifade özgürlüğü yoktur. 5 Temmuz olayından sonra, Doğu Türkistan’da birçok Uygur gazeteci tek suçları sadece Çin yönetiminin yaptığı haksızlıkları ortaya çıkardığı ve doğru olanı ifade ettiği için tutuklandı ve hapishaneye atıldı. Onlardan bazıları 10 yıl bazıları ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına
çarptırdı.
KOMÜNİST PARTİ ONAYLAMADAN YAZI YAZILMAZ
Doğu Türkistan’da Gazeteciler denetim altındadır, yaptığı haberler makaleler Çin komünist yönetimi tarafından onay olmadan yayınlanamaz, gazetecilerin Çin yönetimini ya da komünist partiyi eleştirme hakkı yoktur, eğer her hangi bir gazeteci Çin yönetimini eleştirerek makale ya da haber yaparsa hemen sansürlenir ve haberi hazırlayan gazeteci tutuklanır.
BAĞIMSIZ MEDYA VE YABANCI BASIN YASAK
Çin’de medya kuruluşları ve basın mensuplarının tümü Çin yönetimine bağlı olarak çalışıyor. Çin yönetiminin denetimi altında olmayan hiçbir medya kuruluşu yoktur. Çin’de Devletin denetimi haricinde bağımsız gazete çıkarmak ya da TV kanalı kurmak yasaktır. Gazeteciler de yönetime bağlı olarak çalışmaya tabi tutulur ve hiçbir haber ya da yazıyı yönetimin onayı olmadan yayına veremezler. Aynı şekilde yabancı basın mensuplarının Doğu Türkistan’a gitmeleri
Uygur Türkleri ya da Doğu Türkistan konusunda haber yapması yasaktır. Çin yönetimi Doğu Türkistan’da işlediği suçlarının dünyaya ifşa olmasından ya da Dünya kamuoyunun dikkatinin Doğu Türkistan’a çevrilmesinden korkuyor. O yüzden yabancı medyaların haberleri sansürleniyor, radyo, tv, gazete, dergi, internet haber portalları gibi yabancı medyaların Doğu Türkistan’da açılmasını bile engelliyor.
İŞKENCE ASİMİLASYON ‘DEVLET SIRRI’
Doğu Türkistan ve Uygur Türkleri hakkında birinci kaynaktan doğru ve dolaylı haber alamayan yabancı basın yayın kuruluşları Çin devletinin ajansı sayılan Xinhua ajansının tek taraflı ve sansürlü haberlerini haber kaynağı olarak kullanmaya mecbur kalıyorlar. Açık hava hapishanesine dönüşen Doğu Türkistan’la ilgili dışardakileri içerdekilerin, içerdekilerin dışarıdakilerden hiçbir haberi olmuyor, iletişim ve bağlantı kurulamıyor. Çin yönetimi, Doğu Türkistan’da keyfi tutuklama ve yargısız infaz ya da katliam gibi suçlar işlemekte olup, bu suçları devlet sırrı olarak kamuoyundan saklıyor. İşte Doğu Türkistanlı gazeteciler Çin yönetiminin bu çeşit suçları hakkında haber ya da makale yayınlarsa devlet sırrını ifşa etmekle suçlanara hemen tutuklanıyor ve hapse atılıyorlar.
KATLİAM HABERİNİ YAPAN GAZETECİLER TUTUKLANDI
5 Temmuz 2009 Urumçi katliamı hakkında haber yapa ya da yabancı basın mensuplarına demeç veren yüzlerce gazeteci şuan Çin hapishanelerinde tutuklu bulunmaktadır ve onların adı soyadı gizli tutulmaktadır. Yabancı medya kuruluşları ve insan hakları teşkilatları sadece 22 gazetecinin adını, soyadını, bilgi ve belgelerini tespit ettiler.
Onlardan bir tanesi, Mehmet Abdullah, Pekin merkezi halk radyosunun Uygur servis bölümünün editörü. 2009 Urumçi katliamıyla ilgili haber yaptığı ve yabancı basın mensuplarıyla röportaj yaparak Çin’in 2009’da Urumçi’de yaptığı katliam hakkında demeç verdiği için tutuklanarak hapse atıldı ve 2010’da müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
ÇİN’İN “YENİDEN EĞİTİM MERKEZLERİ’
Gazetecilik mesleklerinden dolayı hapse atılan yüzlerce Uygur gazeteciden Uluslararası Af Örgütü raporlarında adı geçen gazetecilerin isimleri ve aldıkları hapis cezaları şöyle: “Abdulgani Mehmetemin 9 yıl, Dilşat Perhat 5 yıl, Gayret Niyaz 15 yıl, Gülmire Emin ve Memet Abdullah Müebbet hapis cezasına çarptırıldı, Mehbube Ablesh 3 yıl, Nicat Azat 10 yıl, Nureli Ubul 3 yıl, Nurmuhammad yasin 10 yıl, Tursuncan Hezim 7 yıl.” Bugün belki de en acil mesele,
Doğu Türkistan’daki “yeniden eğitim” merkezlerinde veya toplama kamplarında 2 milyona yakın Uygur Türkü’nün tutulmasıdır. Çin 2017’de binlerce Uygur Türkü’nü “yeniden eğitim” kamplarında veya politik eğitim merkezlerinde toplamaya başladı. Kamplar, çeşitli etiketlerin ardından 2017’nin başlarında resmî olarak Profesyonel Eğitim Veren Okullar olarak isimlendirilmeye başlandı.
HERKES SES ÇIKARMALI
Kampların ve baskılama politikalarının Uygur nesilleri üzerindeki etkileri kapsamlı olacaktır. Çin hükümeti, etnik azınlıklar için saygı isteyen söylemlerden kamplarda gözaltılara ve etnik kimliğin yanı sıra dinin kriminalizasyonu üzerinden asimilasyona net bir şekilde kaydığını göstermiştir. Gözlemciler, Sovyet Gulaglarındaki kamplar ile karşılaştırma yapmış ve Washington Post şunları yazmıştır: “Nazi imha kampları ve Stalin’in Gulaglarından sonra ‘bir
daha asla’ ilkesine inanan herkes Çin’in beyin yıkama, hapishane ve işkence kullanımına karşı ses çıkarmalıdır.”
UYGUR GENÇLERİ KAÇIRILIYOR
2 Temmuz 2018 tarihinde araştırmacı Rian Thum, Çin hakkında Kongre – İdare Komisyonu nezdinde sunduğu açıklamasında, kamplarda kanuni sürecin olmaması durumunda “Toplu cinayet olasılığını ortadan kaldıramayız.” demiştir. Uygur gençliği, Çin kurumları için bir odak noktası hâline gelmiştir. Uygur öğrencilerinin yurt dışından zorla geri döndürülmesi ve gözaltı kamplarında keyfî bir şekilde tutulmasından önce, genç Uygurların hâlihazırda okullarda
ve üniversitelerde kendi dillerini konuşmaları yasaklanmış, orta öğretim için bölge dışına gönderilmiş, istihdamları reddedilmiş, camilere girmeleri engellenmiş ve güvenlik taramalarında zorla alıkonulup ortadan kaybedilmişlerdir.
ANNE-BABA HAPİSHANEDE ÇOCUKLAR YETİMHANEDE
Gözaltı kampanyasının en son aşamasında Çin kurumlarının bir veya iki ebeveyni kamplarda olan Uygur çocuklarını gönderdiği çok sayıda yetimhane oluşturulmuştur. Devletin öncülük ettiği ırksal profil belirleme, aşağılama ve şiddetin endemik olduğu bir ortamda, Uygurların gelecek nesillerinin istikbali karanlık kalmaya devam etmektedir.
Baskı taktiklerinin giderek daha da yoğunlaştığı göz ardı edilemez ve bu kısa vadede insan hakları ihlallerinin çok daha acımasız bir yapıda sunulmasına neden olacaktır.
Özgür Asya Radyosu’nun bir başka raporunda, bu tesislerde alıkonulan Uygurların sayıca çok fazla olması nedeniyle aşırı kalabalık ve pis koşullarda tutuldukları da belirtiliyor. Buna rağmen, her gün daha fazla Uygur tutuklanarak bu tesislere gönderiliyor (Shohret Hoshur,1, 2018 ). Ancak Türk toplulukları her zaman olduğu gibi bu dönemde de yok olmaya, kaybetmeye devam etmektedir. Bu bağlamda Doğu Türkistan’daki Uygur, Kazak, Kırgız, Özbek ve Tatar Türkleri, Çin Hükümetinin “Eğitim Merkezi” dedikleri toplama kamplarına kapatılmış, bazıları Çin’in iç bölgelerindeki hapishanelere sürülmüşler, büyük acılar
yaşamaktadırlar. Bazıları kamplarda hayatından ayrılmış, bazılarından kesin haber alınamamaktadır.
ÖLDÜRÜLEN SADECE İNSAN DEĞİL HALKIN AYDINLIĞI
Sonuç: Öldürülen, toplama kamplarına atılan ve işkence gören Türkolog şair, yazar, fikir ve sanat insanları Doğu Türkistan’daki Uygur, Kazak gibi Türk topluluklarının fikir ve kanaat önderleridir. Onlar öz halkına yol gösterecek, Uygur Türkçesi’ni işleyecek ve Doğu Türkistan’daki Türk topluluklarının aydınlanmasını gerçekleştireceklerdir. Onları yok etmek, Uygur ve Kazak Türklerinin yolunu aydınlatacak ışıktan yoksun bırakmak, milletin omurgasını kırmak demektir. Onlar sadece bir can değil, Doğu Türkistan demek. 21. Yüzyılın başlarında Çin’in Doğu Türkistan Türklüğüne özellikle aydınlarına yapılan bu mezalimin önümüzdeki yıllarda dünyada daha çok konuşulacağına
kesin gözüyle bakılmaktadır.