Site icon International Journalists

Sözcüklerle uğraşma sanatı: Edebiyat ve gazetecilik

Gözünüzün önünde cereyan edenleri anlatmanın, duyduklarınızı aktarmanın handikaplarından biri nasıl anlattığınız ve hatta önceliklerinize göre nasıl kurguladığınız. Sözcüklerle uğraşma sanatına sahip kişiler sadece edebiyatçılar değil. Gazetecilik de bir anlatma üslubu, farklı açılardan görme yeteneğini şart koşuyor. Bu sebeplerden bazen bu iki mesleğin kesiştiği oluyor.

Walt Whitman (Doğu’da Seyahat’i yazarken kulladığı dil ve içerik bakımından), Gérard De Nerval, Imre Kertész, Eduardo Galeano, Andrey Platonov, Kurt Vonnegut, Julian Barnes, Jan Neruda ve Çehov… Edebiyat okurlarının bildiği bu isimler romanlarıyla, öyküleriyle, şiirleriyle tanınsalar da hayatlarının bir döneminde gazetecilikle de temasları olmuş.

Türkiye’de de yazarlık ve gazeteciliği bir arada yürüten isimler var.

Edebiyat ve gazeteciliği yakınlaştıran şeyler neler? Bir haberi yazarken edebiyatçı yönün ya da sözcüklerle uğraşma maharetinin avantajı ne oluyor? Haberde olması gereken unsurlar dışında aynı zamanda edebiyatçı olan gazetecilerin metinlerinde ne fark ediliyor? Gazetecilikte yorum yapmadan aktarmak mı, habere insani gözlemleri katarak anlatmak mı?

Elif Key, Mine Söğüt ve Pınar Öğünç’le konuştuk.

Deli Kadın Hikâyeleri, Beş Sevim Apartmanı, Şahbaz’ın Harikulâde Yılı gibi öykü ve romanları olan Mine Söğüt, 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül Askeri müdahalelerinin hemen ardından yazılan köşe yazıları arasından yapılmış bir seçmeden oluşan “Darbe Kalemleri” kitabının da hazırlayıcısı. Hâlen Cumhuriyet Gazetesi’nde güncel politika yazıları yazmaya devam ediyor.

Söğüt, haber ve edebi metnin kesiştiği yeri şöyle anlatıyor: “Her ikisi de düşünerek seçtiğiniz kelimeleri bilinçli bir şekilde kullanarak ifade ettiğiniz ve yeniden yarattığınız; en önemlisi de sonuna kadar içeriğinden ve etkisinden sorumlu olduğunuz güçlü bir dil kurmanızı gerektirir. Kullanılan dil birbirine birçok açıdan benzemese de yaratıcısına aynı ölçüde sorumluluk yükler.”

Mine Söğüt

“Her türlü yazının bir ruhu olması önemlidir,” diyor Söğüt. Bu yüzden soğuk haber dili yerine daha esnek ve anlatımcı, akıcı bir dil kurmaya çalışan metinlerin okuru daha çok etkilediğini düşündüğünü söylüyor: “Edebiyatla uğraşan gazeteciler bu açıdan diğerlerinden biraz daha farklı metinlere imza atarlar. O fark gazeteciliğin objektiflik ilkesine zarar getirmeyen ama anlatımcılığı perçinleyen, derin ifadelere olanak veren bir atmosferin dille rahatça yaratılabilmesindedir.”

Söğüt, “Bazen haber sadece gerçekten olduğu gibi verilmesi gereken bir haberdir,” diyor ve ekliyor: “Ama bazen de o haber, bambaşka şeylerin habercisidir. O noktada bir gazeteci olarak kendi gözlem ve yorumlarınızı etik bir çerçevede haberin içine üslubunuzca katarsınız.”

Çeşitli gazete ve dergilerde, televizyon ve radyolarda muhabir, editör olarak çalışan Elif Key’in, İletişim Yayınları’ndan çıkan “Bize İki Çay Söyle” adlı bir kitabı da var. Key, şimdilerde Amerika’da yaşıyor.

Edebiyat ve gazeteciliği birbirine “yaklaştıran” ve “yakıştıran” noktanın hayatın kendisi olduğunu söylüyor Key ve şöyle anlatıyor: “Hayatın gerçek anları, hayattan hikâyelerin edebiyatın tam ensesinde durması. Gerçek gazeteciler hayatta sesini duyamayacağımız insanlardan, gidip de göremeyeceğimiz yerlerden bahsederler. Gazeteciliğin gerçek olanı insanı ya çok sevindirir ya da canını çok acıtır, edebiyat da biraz böyledir.”

Elif Key

Haber ve edebi metin yazmanın birbirine faydasının karşılıklı olduğunu söylüyor Key. “Kuru haber” diye ifade ettiği haber metinlerini ise şöyle yorumluyor: “Gazeteci aynı zamanda hikâyeciyse bir durumu, bir olayı, bir ruh hâlini, bir mekânın tasvirini bir gazeteci gibi detaylarıyla verir. Benim gazetecilik yaklaşımımda eğer ajans gazetecisi değilseniz her haber, her yazı, her haber içerikli makale de hikâye gibi ele alınmalıdır. Başından sonuna kadar soluk almadan bir şeyi okumanın inanılmaz zorlaştığı bir dönemde yaşadığımız için insanların vaktini kuru kuru haberlerle çalmamak, ‘Ben bunu şimdi niye okudum?’ sorusunu sordurmamak gerekir.”

İlginizi çekebilir:  Kişisel markasını oluşturmak isteyen gazetecilere tavsiyeler

Edebiyatla da uğraşan gazetecilerin habere gittiğinde ortamda tek bir meseleyle değil, birçok şeyle ilgilendiğini düşündüğünü söylüyor Key: “Daha evden çıktıkları andan başlıyor belki de haber metinleri. Edebiyatla uğraşan gazeteciler için ufacık kelime, çok kısa bir an haberin temelini oluşturabilir. Bu pazarda domatese zam geldi haberi de olabilir, havaalanı işçilerinin protesto gösterisi de. Ufacık bir detay başlığa çıkabilir. Ama bunun için illa edebiyatçı olmaya gerek var mı bilmiyorum, iyi bir gözlemci, iyi bir dinleyici olmak edebi yazılmış iyi bir haber metni için yeterli.”

Pınar Öğünç gazeteciliğe, el yazısıyla dosya kâğıtlarına karaladığı öyküleri yanına alarak gittiği iş görüşmesiyle başladı. 1997’den bu yana çeşitli dergi ve gazetelerde muhabir, editör, köşe yazarı olarak çalıştı. Öğünç’ün gazetecilik işleri dışında, İletişim Yayınları’ndan çıkan “Aksi Gibi” adlı bir hikâye kitabı da var.

“Gazetecilik dediğimizde aslında yekpare bir uğraşı işaret etmiyoruz, alanları, türleri var,” diyor Öğünç ve kendi haber yazma tercihini anlatıyor: “Benim ilgilendiğim ve yaptığım tarz çoğunlukla gözlemi içerdi, bunu tercih ettim. İzlenimi, tüm çıplaklığıyla olanı biteni aktarmayı, gerçeğe sadakatin bir parçası olarak alıyorum. Şu önemli, bu esnada sadece duyguya dayanan, okuyanı hisleriyle harekete geçirmeye hevesli izlenim ne edebiyat ne gazetecilik açısından, ne de politik olarak doğru geliyor bana. Sadece kelimelerle oynayarak daha dokunaklı, daha ‘edebi’ kılınmış metin daha güçlü olmuyor.”

Pınar Öğünç

Öğünç yazma sürecinde kurgusal metinle gazetecilik işi arasında, “üstelik her aşamasında farklar olsa da” bir ayrım yaşamadığını ifade ediyor: “Yıllar içinde gazetecilik, yazdığım hikâyelerde hakikatın nüanslarına bakmakta beni daha tecrübeli kılmış olabilir. Aynı zamanda edebi bir bakış açısının da gazeteciliği derinleştirdiğini düşünüyorum. Bir insanın tek bir hikâyeden ibaret olmadığını sezmek, hayatın içindeki edebiyata inanmak, sorulan gazeteci sorularını, yapılan gazeteci tahlillerini, dili ve yaklaşımı değiştiriyor. Hiçbir şeyin göründüğü kadar basit olmadığını bize önce edebiyat öğretir.”

Öğünç, “Aynı haberi yazmanın sonsuz sayıda ihtimali var,” diyor ve ekliyor, “Bunu yaparken de malzemeniz olan dilin araçlarını iyi kullanmak elbette ki gerçeğin kendisine biraz daha yakınlaştırma potansiyeli barındırıyor.”

Kaynak: Newslab 

Exit mobile version