Yurttaş Gazeteciliği
Artı Tv’de bir süredir ‘’Çek Gönder’’ sloganı ile başlattığımız ‘’Örgütlü Yurttaş Gazeteciliği’’ kampanyası bir çok açıdan önemli ve değerli. Sesini duyuramayan kesim ve insanların medya ile ilişki kurması, yurttaşın bilgisini artırıyor, ufkumuzu genişletip derinleştiriyor. Belki daha da önemlisi, iktidar(lar)ın güç ve para ile topluma, sembolik şiddet aracılığıyla kabul ettirmeye çalıştığı gündemi kırmaya da hizmet ediyor bu girişim. İktidarın naylon üretimi sahte yerli ve milli otomobil ya da deprem tetikleyen, çevrekırımına yol açan, eşe-dosta rant kapısı açan Kanal Istanbul yerine, grevdeki işçiler, hapishanedeki bebekler, işten el çektirilen seçilmiş Belediye Başkanları, EYT’liler, KHK’lılar, işgaller, haksızlığa uğrayanlar hakkında bilgi ve fikir sahibi olmak, yurttaşı yurttaş yapan bir boyut.
Önce Yurttaş Gazeteciliğine girizgah babında ön bilgiler:
Etimolojik anlamından başlayalım: Dikkat edin Türkçe’de ‘’Yurttaş Gazeteciliği’’ diyoruz ama İngilizcesi ‘’Citizen Journalism’’ değil ‘’Civic Journalism.’’ ‘’Civic’’ sözcüğü, Antik Roma’da özellikle savaşta bir insanı ölümden kurtaranların başına konan taç anlamında. Yani mesele sadece yurttaş olmak değil, yurttaşa hizmet etmek hatta onu ölümden kurtarmak.
Tanımı: ‘’Yurttaş Gazeteciliği, yurttaşın ya da bir grup yurttaşın, bilgi ve haber toplama, bunları tahlil etme ve yaygınlaştırma sürecinde aktif rol oynamasıdır. Bu katılımın amacı, demokrasinin talebi olan bağımsız, inanılır, doğru, anlamlı ve geniş çaplı bilgi ve haberleri oluşturmaktır’’ (Biz Medya: İzleyici Kitleleri Haberin Geleceğini Nasıl Biçimlendiriyor, Shayne B.- Willis C./ J.Lasica 2003)
Bütün dünyada 1980’lerden itibaren siyasetten ekonomiye, toplumsaldan kültüre kadar neredeyse tüm alanlara egemen olmaya başlayan neo-liberalizm, gazetecilik alanına da el attı. Fikriyat alemindeki tercümesi ‘’Tek Düşünce’’ olan neo-liberalizm, bizim bildiğimiz, eski, geleneksel, klasik gazeteciliğin olumlu yanlarını, adeta bir korsan gibi, geldi çaldı, gasp etti, mahvetti. Yerine siyasi, ideolojik, ekonomik bazen de askeri iktidarın propaganda borazanını koydu. Zaten medya mülkiyeti de bu aynı dönemde çekirdekten gazeteci ailelerden mali sermayeye, holdinglere geçti.
90’lardan itibaren, iletişim dünyasında, gerek akademik, gerekse mesleki literatürde ve uygulamada bir dizi yeni gazetecilik kategorileri ortaya çıktı: Yurttaş Gazeteciliği, Barış Gazeteciliği, Hak Haberciliği, Veri Gazeteciliği… vs… Bu ‘’yeni’’ kategorilerin teorik ve pratik içerik ve biçimlerini yakından incelediğimizde, aslında hiç birinin yepyeni olmadığını görüyoruz. Tek tek irdelemeye gerek yok ama ne yani? Eskiden gazetecilik yurttaş için yapılmıyor muydu? Klasik gazetecilik barıştan yana değil miydi? Geleneksel gazetecilik haksızlığı mı savunuyordu?
Yeni olarak nitelenen kategoriler, aslında klasik gazeteciliğin neo-liberalizm tarafından yıpratılan, yok edilmeye çalışılan yanlarını canlandırmak, yeniden faaliyete geçirmek için gündeme getirilmiş versiyonlar. Küçümsemek için yazmıyorum ama olumlu eskiyi yeniden güçlendirme/hayata geçirme etkinliği ile yeni, yepyeni bir içerik ve tarz yaratmak farklı şeyler…
Yurttaş Gazeteciliği (YG) hakkında başta ABD’de olmak üzere önemli ve zengin bir literatür mevcut. (Başlangıç için bkz. https:// /archive/2005/the-11-layers-of-citizen-journalism/ Ve https://participedia.net/organization/253)
Doğru bilinen bir yanlış bilgi uyarınca, YG, yurttaşın da kendi başına haber üretmesi ve iletişim teknolojisinin olanaklarıyla bu haberleri yaygınlaştırması. Oysa ki mesele bu kadar sığ ve basit değil. Çünkü YG, mevcut neo-liberal gazetecilik pratiğine karşı direnmek için oluşturulan bir akım.
YG’nin tayin edici birkaç koşulunu/özelliğini saymak gerekirse:
Daha ilk başta oluşturulacak haberin konusunu seçerken/belirlerken okura yani yurttaşa danışmak
Haberin yaratılma sürecinde en çok sayıda haber kaynağına başvurarak onları da bu sürece dahil etmek, yani çok sayıda yurttaşı seferber etmek böylece haberin doğruluğunu pekiştirmek
Haberin yapım aşamasını kolektifleştirmek. Yani bir yandan tek medya organı ile yetinmeyip, haber yaratım sürecinde, bir gazete, bir radyo, bir TV ve bir İnternet sitesini işe ortak etmek. Öte yandan, haberin yapım sürecinde, Belediye, STK’lar, bağımsız yurttaş kolektifleri/komiteleri gibi sivil kurumları da işin içine katmak
İlk bakışta uygulaması zor gibi görünen bu süreç, özellikle demokratik ülkelerde, yerelde ve İnternet’in sağladığı olanaklarla nispeten kolay bir şekilde gerçekleştiriliyor. Hemen somut bir örnek:
ABD’de küçük bir şehirde lisede uyuşturucu sorunu var. Yerel gazetenin bir muhabiri işi deşmeye başlıyor. Okula gidip geliyor. Bu sırada bir öğrenci, muhabire sürekli yardımcı oluyor. 4-5 öğrencilik bir komite oluşuyor zamanla. Muhabir, bilahare sırasıyla öğretmenler, okul idaresi ve veliler nezdinde bir anket yapıyor. Yerel radyo ve yerel TV de birer muhabiri ile bu araştırmaya katılıyor. İlgili tüm kişiler bir gün Town Hall Meeting denilen Belediye Meclis salonunda bir toplantıda bir araya geliyor. Yaklaşık 2 ay süren tüm bu çalışmalar sayesinde, içici çocukların, velilerin, öğretmenlerin, okul idaresinin ve Belediye’nin katkıları ile lisedeki uyuşturucu çetesinin satıcıları saptandığı gibi kentteki şebekenin başı da yakalanıyor. Mutlu son… Fikri takip de var tabi ki. Eski içicilerin tedavi işini Belediye’nin Sağlık Dairesi üsteleniyor. Uyuşturucu karşıtı kampanya başarıyla sona eriyor.
YG’nin 3 temel koşul/özelliği ile somut örnekteki uygulamaya baktığımızda bunların hiçbirinin mevcut neo-liberal gazetecilikte uygulanmadığını görüyoruz. Çünkü gazetecilik halen, iktidar sözcülerinden açıklama/demeç alıp bunları yayınlamak ya da iktidarın icraatını övmekle sınırlı kalıyor.
Mevcut yandaş gazetecilik toplumdan, yurttaştan kopmak ve sırtını iktidara dayamakla eş anlamlı hale geldi. İşte zaten bu nedenle de iktidar toz olup gidince iktidar yanlısı bu gazetecilik anlayışı ve bu gazeteciler de yatacak yer bulamayacak.
YG, gazeteciliğin ancak yurttaşa dayanarak/güvenerek ve onu seferber ederek, onun çıkarlarına hizmet ederek yapılabileceğini gösteren bir yaklaşım. Çünkü gazetecilik, ilke ve esas olarak gerçekle doğrudan bağlantılı bir meslek. Gerçek de iktidarın karanlık koridorlarında ikamet etmiyor. Gerçek sokakta, gerçek yurttaşın olduğu yerde…
Ben genelde karamsarımdır ama Gazeteciliğin, isim, biçim değiştirmesine rağmen varlığını/işlevini ilelebet sürdüreceği kanısındayım. Çünkü insanlar her koşul altında hem birbirleriyle hem de toplumla iletişim halinde olmak konumunda. Bütün mesele bu iletişimin ne kadar bağımsız ve özgür olacağı, ne kadar yurttaş ve kamu çıkarına uygun olacağı… Yani iktidardan azade olup olamayacağı meselesi.
Editör: Mustafa Kılıç