15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL kapsamında gece yarısında yayınlanan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile medya kuruluşlarının kapatıldığı, gazeteci ve basın çalışanlarının işinden edildiği, gazetecilere dönük baskı ve tutuklanmaların yoğunlaştığı dönemi, o dönem işinden edilen ve ardından gazeteciliği bırakmak zorunda kalan Bircan Değirmenci, Bedran Babat ve İlhan Siyahtaş ile konuştuk.
Darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL kapsamında KHK’lar ile basın kuruluşlarının kapatılması ve kamu kurumlarında çalışan gazetecilerin ihraç edilmesinin ardından yüzlerce basın çalışanı ve gazeteci işsiz kaldı. Mahkum edildikleri işsizlik sonucunda gazetecilerin çoğu, mesleğinden kopmak ve başka sektörlerde çalışmak zorunda kaldı. OHAL KHK’ları dışında gazetecileri hedef alan baskı, hukuki taciz, mobbing, sansür ve sektördeki tekelleşme ve editoryal bağımsızlığın kaybolması gazetecileri mesleklerinden koparan diğer nedenler oldu.
‘Gazetecileri bir arada tutacak bir oluşum olsaydı mesleğimizde kalabilirdik’
1996 yılından beri gazetecilik yapan ve 12 yıl çalıştığı Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinden 2017 yılında KHK ile ihraç edilen gazeteci Bircan Değirmenci, yaptığı bir haber gerekçe gösterilerek işinden edildiğini söylüyor. Halen işsiz olan Değirmenci, “Yaptığım bir haber nedeniyle belediyeye atanan kayyumun isteğiyle iş akdim önce askıya alındı, sonra da bir KHK ile 2005 yılından beri çalıştığım Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinden ihraç edildim. Hakkımda herhangi bir soruşturma yoktu. Belediye çalışanlarının ihraç edilmesini haber yaptım ve bu haber yüzünden ben de ihraç edildim.” Belediyelere yapılan kayyum atamalarının siyasi olduğunu ifade eden Değirmenci, “Atanan kayyumlar, kurumdaki muhalifleri işten çıkararak terbiye etmek istedi’’ diyor.
Bir kitap çalışması içinde olduğunu paylaşan Değirmenci, yazıya sığınarak ruh halini korumaya çalıştığını söylüyor. Değirmenci, işinden edilişinin üzerinde yarattığı etkiyi şöyle tarif ediyor: “İşten atılanlara kimse selam vermemeye başladı. Yaralayıcı şeylerdi. Onca emeğe rağmen kendimi değersiz hissettim. Sadece ben değil, herkes sorun yaşadı. Güven bunalımı ve intiharlar oldu, yaşam standartları düştü. Bu insanlar sayıdan ibaret değil sonuçta. Her birinin bir hayatı var ve geçinmek zorundalar. Tüm çabalarıma rağmen gazeteciliğe devam edemedim. Benden daha kötü durumda olanlar vardı, ben de o yüzden kendi hikayemi unuttum. Umutsuzum ve geleceğimi göremiyorum. Bu hissiyat beni üzüyor. Şu sıralar kitap hazırlığındayım. Yazıya sığınarak ruh halimi korumaya çalışıyorum.”
İhraç kararına karşı yaptığı başvurunun OHAL Komisyonu tarafından reddedildiğini paylaşan Değirmenci, “Gazetecileri bir arada tutacak bir oluşum olsaydı mesleğimizde kalabilirdik belki” diyor. Değirmenci, mesleğini özlediğini fakat serbest bir gazeteci olarak devam etmesinin önünde de engeller olduğunu söylüyor: “İşimi özledim. Hala meslekte tutunmaya çalışıyorum. Örneğin, toplumsal olayları takip etmek istiyorum ama kart istiyorlar. Bir mesleğin var ama ispat edemiyorsun. Zaten ülkede gazetecilik yapınca tutuklanabiliyorsunuz. Sosyal medya paylaşımı bile suç sayılabiliyor. Gazetecilerin yargılanmasında bunu gördük. O yüzden çekiniyor insan. Böyle olunca içinize sinmese de susmak zorunda kalıyorsunuz. Bu sefer kişi kendine dönük otosansür uyguluyor. Böylece düşüncenden, inançlarından vazgeçmiş oluyorsun bir bakıma.”
‘Mesleğime de toprağıma da hasretim’
Bedran Babat, 2017 yılında Van Büyükşehir Belediyesi Basın Biriminden ihraç edilen ve sonrasında mesleği bırakmak zorunda bir başka gazeteci. Babat’ı beş yıl çalıştığı işinden koparan gerekçe ise örgütle iltisaklı olabileceği ihtimaline karşı kurum kanaati: “Somut herhangi bir gerekçe olmaksızın 2017 yılında ihraç edildim. Gerekçeli kararda, kurum kanaati ve daha önce gazetecilik faaliyetinden dolayı almış olduğum beş aylık, açıklanması geriye bırakılan 2018 tarihli hüküm, işten atılmama gerekçe gösterildi. Devlet, 2017’de beni ihraç edecek bir gerekçe bulamazken 2018 yılında gazetecilik faaliyeti nedeniyle aldığım hükmü gerekçe saydı. Toplumu bilgilendirerek kamu görevi yapıyorsun ama gece yarısı bir kararla işinden ve mesleğinden oluyorsun.”
Babat, gazetecilik anlayışından taviz vermediği için ihraç edilmesinin kendisini yalnızca mesleğinden koparmadığını paylaşıyor: “Van’da kaldım ama iş olmadığı için doğduğum kenti terk etmek zorunda kaldım. Mesleğime de toprağıma da hasretim. Mesleğim benim varlık sebebim. Mesleğimi sürdürmek istedim ama sisteme taraf olmayınca tüketiyorlar seni. İşinle sınanıyorsun yani. Ya onların istediği gibi gazetecilik yapacaksın ya da çalışmayacaksın. İstedikleri tarzda bir gazetecilik yapmayı kabul edemezdim.‘’
Babat da meslektaşı Değirmenci gibi işinde kalmak için çok çabaladığını söylüyor: “Çalışabileceğim kurum veya mecra olsaydı çalışırdım. Az sayıda kurum var ve ihraç edilenlerle birlikte işsiz gazeteci sayısı çok olduğu için kurumlar yetmiyor.” Babat, gazeteciliğin kartla belirlenebilecek bir meslek olmadığını da ekliyor: “Aktif olarak yapmasam da hala gazetecilik refleksiyle yaşıyorum. Şu an gazeteciler yargılanıyor, cezaevine gönderiliyor. Bu insanların elinde silah yok, kamera ve kalemleri var. Şimdilerde turkuaz kartın yoksa gazeteci değilsin diyorlar. Kendinden olmayanı gazeteci kabul etmiyor. Hala gerçek anlamda gazetecilik yapan arkadaşlarımız var ve bu bana umut veriyor. Elbette biz de haklarımızla geri döneceğiz ancak o zamana kadar yaşadığımız maddi ve manevi zorluklar travmalara yol açtı ve açmaya devam ediyor.”
‘Çözüm sürecinin bitmesi ile muhalif gazeteciler işten çıkarılmaya başlandı’
Van’da uzun süre gazetecilik yapan İlhan Siyahtaş’ın mesleği bırakma süreci, basın kuruluşlarının kapatıldığı, gazetecilerin ihraç edildiği dönemin meslek üzerindeki etkisinin bir başka boyutunu gözler önüne seriyor. 10 yıl boyunca çalıştığı Van Sesi isimli gazeteye atanan yazı işleri müdürünün sansürüne maruz kaldığını belirten İlhan Siyahtaş, “Çözüm sürecinin bitmesiyle sertleşen siyasal iklimle birlikte muhalif gazeteciler, gazetelerden çıkarılmaya başlandı. Benim de işime son verilmesi tam olarak bu sebeple oldu. Gazetemize atanan yazı işleri müdürüyle fikir uyuşmazlığı içerisindeydik. Gazete bağımsızlığını kaybetti sanırım. Haberlerimize sansür uygulanıyor veya haberlerimiz kısıtlanıyordu. Mobbinge maruz kalıyorduk. Halkı ve toplumu ilgilendiren haberleri getiriyordum. Fakat haberler toplumdan yana olunca iktidara dokunuyordu haliyle. Bu da kabul edilmiyor ve tartışmalar yaşanıyordu sık sık. Daha sonra sebepsiz bir şekilde yıllarca emek verdiğim gazeteden ayrıldım.” Kentteki bir markette muhasebecilik yapan Siyahtaş, mesleğinde kalmak için çok çabaladığını ancak ekonomik sorunlar ve baskılar nedeniyle başarılı olamadığını belirtiyor.
Kaynak: mlsaturkey.com/tr / Şenol Balı