Site icon International Journalists

“Medyanın dertleri bitmez”

Bir memlekette gazetecilik yaptığı için cezaevine giren bir kişi dahi olsa medyanın baskı altında olduğu söylenebilir ki Türkiye’de on değil, onlarca kişinin bu sebeple hapiste olduğu bir vakıadır.

Bu mesele gündeme geldiğinde itiraz edilerek, “O kişiler gazeteci oldukları için değil başka suçlar sebebiyle hapistedirler” deniliyor.

Tabiî ki bu mesele çok tartışmalıdır. Gazeteci olmak suç işlemeyi haklı hale getirmez, ama kimin gazeteci olduğunu ya da her halde idareciler karar vermez. Genel kabul gören tarifler vardır ve buna göre iş yapanlar gazeteci kabul edilir.

Ülkemizde değil ‘ağır eleştiri’ler en hafif tenkitler dahi suç kabul edilmeye başlanmıştır. Bu yönde aşırı propaganda yapıldığı için bir idarecinin fikrine, kanaatine, görüşüne ayrı bir beyanda bulunmak garip karşılanır hale geldi. “Nasıl olur da bakan gibi, başbakan gibi düşünmezsin? Nasıl olur da onun söylediğinin tersini söylersin? Nasıl olur da ona itiraz edersin?” kanaati yayılmaya çalışılıyor. Öyle ki herhangi bir  konuda muhalif bir fikir beyan etmek en ağır itirazı görüyor ve bazen ‘hain’ damgasını yemeye sebep oluyor.

Oysa dünyanın kabul ettiği yeni anlayışta siyasetçiler söz konusu olduğunda değil eleştiri, ‘ağır eleştiri’ hakkı dahi vardır. Hem, “İktidar her yönetimde, muhalefet ise demokrasilerde olur” tesbitini nasıl unutabiliriz? İdareciler istiyor ki “Herkes bizim gibi düşünsün. Hiç kimse bize itiraz etmesin. En iyisini bizim  düşündüğümüzü herkes kabul etsin.” Böyle bir tavır hem Türkiye hem de dünya gerçekleriyle örtüşmez…

Medyanın karşı karşıya olduğu başka bir mesele de oto-sansürdür. Yani ortaya çıkan ‘hava’dan etkilenerek  istediğini söylememek, istediğini yazamamak, düşüncesini açık olarak ifade edememek tavrıdır. Bu noktadaki siyasî ‘hava’ o derece soğuk bir hal almış ki, sade vatandaşlar dahi ‘sanal âlem’de fikirlerini hür bir şekilde beyan etmekten kaçınıyorlar. Hal ve gidiş onların bu endişesinde haklı olduklarını gösteriyor, çünkü rüzgârdan nem kapan ve en hafif tenkitleri dahi ‘hakaret’ olarak gören bir anlayış var. Her zaman ifade edildiği üzere küfür ve hakarete kesinlikle izin vermemek lâzım. Bununla birlikte içinde küfür ve hakaret olmayan beyanlardan da rahatsız olmamak gerekir.

‘Oto-sansür’ o seviyeye çıkmış ki, işinde gücünde olan vatandaşlar dahi bundan etkileniyor. Geçen gün bir

esnaf tanıdığımız, sosyal medya hesabında yaptığı yorumunda benzin ve benzeri mal ve hizmetlere yapılan  aşırı zammı eleştirmiş ve idarecilere hitaben; “Ağız kavgasını bırakın. Zamlar başını almış gidiyor. Buna çare  bulun” mealine gelen bir mesaj paylaşmıştı. Mesaja yapılan yorumlara baktığımızda, bazı takipçilerin bu basit eleştiriden dahi rahatsızlık duyduğunu ve “Abi, sana ne oldu [Partini mi değiştirdin?] Niçin bunları yazıyorsun? Filancıların ekmeğine yağ sürme” benzeri itirazlar yapıldı. Bir de ne görelim? İlerleyen saatlerde bu mesaj silinmiş!

Kişinin yazdığı mesajı silmesi, düzeltmesi ve değiştirmesi elbette mümkündür. Fakat bu mesajın gelen ‘tepki’ler üzerine silindiği anlaşıldı. Oysa yazılan mesajda ne küfür ne de hakaret vardı. Herkes gibi o esnaf  tanıdığımız da yapılan aşırı zamlardan şikâyet etmişti. Kısaca dediği şuydu: “Bir yıl önce 100 liraya aldığım malı bugün 185 liraya alıyorum. Bu kadar zam olur mu?”

Bu kadar basit, bu kadar hafif, bir o kadar da doğru olan bir mesajdan dahi rahatsızlık duyuluyor ve problemler ‘oto sansür’le halının altına süpürülüyorsa ciddî yanlış yapılıyor demektir.

Sade vatandaşın durumu buysa, medyanın durumunu varın siz hesap edin…

Faruk ÇAKIR

Kaynak: Yeni Asya

 

Exit mobile version