Site icon International Journalists

Medya ve Demokrasi…

Dezenformasyon ve propaganda üreten medya, sağlıklı hücrelere saldıran kanser hücrelerine benzer.

Siyaset Bilimci Prof. Dr. Emre Bağce , sağlıklı bir toplumda olması gereken Medya-Demokrasi ilişkilerini, yayın hayatına yeni başlayan independentturkish.com internet sitesine anlattı.

Medya araçtır. Söz, yazı, görüntü, enformasyon veya haber şeklinde bir bilgi veya mesajı bir kaynaktan diğer bir kaynağa veya hedefe iletir. Bilgi ve enformasyonun derlenmesi ve kitlelere dağıtılması toplum için hayatidir. Medya bilgi, enformasyon ve haberin toplumda akışını sağlamakla, insanların ve organizasyonların rasyonel ve doğru karar vermesine, etkili ve verimli hareket etmesine imkan sağlar; bu yüzden stratejik önemi haizdir. 

Medyanın demokratik toplumların ve yönetimlerin ayrılmaz bir parçası olduğunu sıklıkla tekrarlarız. Peki, neden böyledir? Bunları şöyle sıralayabiliriz:

1) Medya topluma bilgi ve haber sunar
2) Kamuoyu oluşumuna katkı sağlar
3) Toplum (halk, kamu) adına iktidarlar üzerinde gözetim ve denetim işlevi görür
4) Tüm bu yollarla demokratik yönetimin sağlıklı şekilde işlemesine katkıda bulunur

Demokrasiyi farklı biçimlerde tarif etmek mümkündür. En yalın tarifiyle demokrasi halkın yönetime katılmasıdır. Bir başka tarife göre, demokrasi kurallar ve kurullar yönetimidir. Bir diğerine göre, demokrasi yönetimlerin seçimle göreve gelip, seçimle görevden ayrıldığı bir sistemdir. Görüldüğü üzere, bu tariflerin her biri temsili veya anayasal demokrasinin farklı yönlerine işaret etmektedir. Bu sebeple her birini katılım, çoğulculuk, şeffaflık, hukukun üstünlüğü, denetim, hesap verebilirlik gibi önemli bileşenlerle birlikte değerlendirmek gerekir. Yasama, yürütme ve yargı arasında güçler ayrımının sağlanması, özellikle yürütmenin sınırlandırılması, bu kapsamda demokrasilerin hem olmazsa olmazı hem de en önemli meselesi olarak karşımıza çıkar.

Güçler ayrımı yoluyla yürütmenin sınırlandırılması ile insan hakları bildirgelerinde sıklıkla vurgulanan eşitlik, özgürlük, adalet talepleri hiç kuşkusuz bir madalyonun iki yüzüdür. İnsan hakları beyannamelerinde dile getirilen ilkeler, başta insan onuruna yakışır saygın yaşam hakkı olmak üzere temel haklar ile basın özgürlüğü dahil fikir, inanç ve ifadeye dair özgürlükler ancak güçler ayrımının olduğu, yürütmenin sınırlandırıldığı yönetimlerde mümkün olabilir.

Bir toplumda bireylerin çoğulcu bir ortamda tercihte bulunması, taleplerinin saygıyla karşılanması ve farklı talep ve tercihler arasında bir öncelik veya uyumlaştırma (optimizasyon) yapılarak ortak bir karara varılması ancak vatandaşların taleplerine karşılık verme kapasitesine sahip şeffaf, hesap verebilir yönetimlerde olur. Böyle bir yönetim nasıl mümkün olabilir? Bu sorunun cevabının bir kısmı kültürel birikime, bir kısmı yasama, yürütme ve yargı başta olmak üzere yapısal (idari ve hukuksal) düzenlemelere ve bir kısmı da medyaya işaret eder.

Medya ve demokrasinin kesiştiği alanlardan biri bilgi ve enformasyona dairdir. Bilgi, enformasyon ve haberin (geniş anlamda iletişimin) olmadığı bir yeri ve bir organizasyonun varlığını tahayyül etmek neredeyse imkansızdır. Toplum hayatında veya insan-doğa ilişiklerinde haber çeşitliliğini ve haberin işlevlerini düşündüğümüzde nasıl bir değerden söz ettiğimiz anlaşılabilir. Bilgi ve haber demokrasi için de stratejiktir. Haklarının neler olduğunu bilmeyen bir insan o haklarını kullanabilir mi? Ya da hakları ihlal edildiğinde, onun farkına varabilir ve hakkını arayabilir mi? İşte bu sorular diğer kurumların yanı sıra, medyanın bilgilendirme ve haber verme işlevinin önemini gösterir.
 


Medya demokratik toplumlarda kişiler, kurumlar ve yönetim organları arasında iletişim köprülerini kurarak tarafların taleplerini, şikayetlerini, öneri, tercih ve kararlarını etkili şekilde birbirleriyle paylaşmalarını mümkün kılar. Bu yolla, yönetimler demokratik esaslara göre hukuki ve meşru sınırlar içinde kamuya hizmet edebilir. Medya ayrıca, seçimler dahil demokratik işlem ve süreçleri izler ve kamuyu bilgilendirir. Böylece, çoğulcu demokratik bir toplumsal yapının kurulmasına ve sürdürülmesine katkı sağlar. Bir toplumda vatandaşların alternatif bilgi kaynaklarına erişimi ise ancak medyada çoğulculuk ve basın özgürlüğüyle mümkün olabilir.

Demokratik toplumlarda güçler ayrımı, yürütmenin sınırlandırılması için vazgeçilmezdir, fakat bu ayrımın bir kez gerçekleşmesi, onun daima aynı şekilde süreceği anlamına gelmez, güçler ayrımı zaman içinde sapmalara uğrayabilir. Bu nedenle yasama, yürütme ve yargı arasındaki ayrımın ve denge-denetleme ilişkisinin sürdürülebilir olması için demokratik toplumlarda pek çok iç ve dış mekanizma devreye sokulur. Sivil toplumun yanı sıra, medyanın gözetleme ve denetleme rolü de bu mekanizmalar arasında yer alır. Medya bu nedenle yasama, yürütme ve yargının ardından onları kamu adına gözetleyen bir yapı olarak rol üstlenir; bu nedenle dördüncü güç veya kuvvet olarak nitelenir.

Medya kamusal işlerin ve kamu harcamalarının nasıl yapıldığını, hukukun nasıl işlediğini gözetler, toplumu kamusal işler konusunda haberdar eder. Kamu hizmetinin bir parçası olarak kendisi yönetime dair değerlendirme veya eleştirilerde bulunduğu gibi, neler olup bittiğine dair toplumu haberdar eder; kamuoyunu ve toplumsal denetim ve eleştiri mekanizmalarını harekete geçirir. Bu bakımdan medya, bir bedenin parçaları arasında iletişimi sağlayan veya bağışıklık sistemini koruyan hücreler gibi çok hayati bir rol oynar. İşlevlerini sağlıklı biçimde yerine getiren bir medya yönetim süreçlerine dair sürekli ve doğru bir bilgi akışı sağlayabilir. Kaynaklar, değerler ve rollerin toplumda dağıtımı, adalet mekanizmasının işlemesi, hak ve özgürlüklerin korunması, şeffaflık ve hesap verebilirlik konusunda toplumu haberdar eder, uyarır.

Yönetimlerin hukuk sınırları içinde kalmasında, işlemlerinin kamu yararı, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerine göre geçekleşmesinde medyanın rolü hiç kuşkusuz hayatidir. Peki, bu roller tersine dönerse ne olur? İktidarı gözetlemesi, denetlemesi gereken medya iktidar tarafından kontrol altına alınır ve iktidarda bulunanların menfaatini kollamak üzere yeniden düzenlenirse ne olur? Öyle bir durumda, bireylerin ve toplumun hak ve özgürlükleri iktidarların keyfi karar ve davranışlarına karşı ne ölçüde korunabilir?

Demokrasi bakımından işlevlerinin tersine döndüğü bir ortamda, medya (bunu sivil toplum olarak da okuyabiliriz) demokratik bir toplumdakinin tam aksine iktidarın toplum ve bireyler üzerinde hegemonya kurmasına hizmet eden bir araca dönüşür. Toplumu iktidarın keyfi karar ve uygulamalarına karşı korunaksız bırakmakla kalmayıp, bilakis iktidarın keyfi karar ve uygulamalarını meşrulaştıran, birey ve toplumu bir anlamda keyfi yönetimler için kolay yem haline getiren bozuk bir işlev görür. İktidarla ilişkileri bakımından medya hakikati çarpıtan ideolojik bir araca dönüşür.
 


Medyanın otoriter ve/veya totaliter rejimler için çok kullanışlı bir araç olduğu tarihsel uygulama ve örneklerle sabittir. Sadece 1930 ve 40’lı yıllara bakmak medyanın nasıl bir rol oynadığı ve oynayabileceği konusunda hafızaları tazeler. O dönemde kitleleri mobilize etmek için yoğun olarak propaganda amacıyla kullanılan radyo, neredeyse Hitler’in ağzıyla özdeşleşmiştir. Soğuk Savaş döneminde de televizyonla birlikte ulusal ve uluslararası düzeylerde ideolojik kamplaşmanın ve propagandanın kitlesel iletişim araçları olarak kullanılmıştır.

Otoriter yönetimlerde medya, toplumu propaganda yağmuruna tutar. Bırakın bireylerin ve toplumun bilgiye erişimini ve gerçeği öğrenmesini, bilakis eğitim ve kitle iletişim araçları yoluyla gerçeği yöneticilerin gözüyle görmeye zorlanırlar. Medya otoriter yönetimlerde, bilgi ve enformasyondan ziyade dezenformasyon, haberden ziyade propaganda, eleştiriden ziyade itaat kültürü üretmek için kullanılır.

Demokratik toplumlarda, toplumu bilgilendirme ve yönetimleri gözetleme işlevi üstlenen medyanın kendisi de demokratik esaslara göre yapılandırılır. Özgür, bağımsız ve kamu yararını gözeterek hareket edebilmesi için bir dizi hukuki-yasal düzenleme, etik kodlar, meslek ilkeleri, sansür ve oto-sansüre karşı oto kontrol mekanizmaları göz önünde tutularak medya yapılandırılır. Medyada çoğulculuk, editoryal özerklik, medya çalışanlarının hakları gibi konular da yine bu kapsamda muğlak bırakılmaz.

Bir toplumda medyanın rolüne veya üstlendiği işlevlere bakarak o toplumun demokratik bir toplum mu, otoriter bir toplum mu olduğuna kolaylıkla karar verilebilir. Demokratik kurum ve uygulamaların yerleştiği bir toplumda, medya da demokratik esaslara göre işler ve üstlendiği rolleri yerine getirir. Toplumu doğru bilgilendirmek üzere çalışır, başta iktidar olmak üzere kamusal alandaki aktörlerin davranışlarını, karar ve uygulamalarını gözetler, demokratik bir kamuoyunun inşasına katkı sağlar. Keyfi veya otoriter yönetimlerde ise medyanın işlevleri tersine döner. Otoriter, keyfi yönetimlerde medya iktidarın toplum üzerinde hegemonya kurmasına hizmet eden ideolojik bir aygıta dönüşür. Dezenformasyon ve propaganda üreten medya, üstlendiği bozuk rollerle vücudun bağışıklık sistemini çökerten ve sağlıklı hücrelere saldıran kanser hücrelerine benzer.

Sonuç olarak, günümüz dünyasında demokrasi ve medyanın kaderi birdir. Sağlıklı işleyen bir demokraside medya da sağlıklıdır; medya sağlıklı işliyorsa, demokrasi de sağlıklı işler. Aynı şekilde, demokrasi zayıfsa, medya da zayıftır; medya sorun yaşıyorsa, demokrasi de sorun yaşıyordur. Haliyle medya ve demokrasi konusunda üretilebilecek çözümler bizzat sorunların içinde bulunmaktadır.

Kaynak:Independent Türkçe

Exit mobile version