Kendisini ‘sol’ olarak tanımlayan medya Alevileri doğal bir ‘muhalefet’ aracı olarak görüyor. Ancak Alevilerin ‘Alevi’ oluşlarından kaynaklanan sorunlarının çözülmesi, taleplerinin karşılanması ile çok da ilgili oldukları söylenemez. Aleviler ‘zorda’ oldukları müddetçe Aleviler üzerinden de ‘muhalefet’ yapılabilmektedir ve onları ilgilendiren de budur.
Görüştüğümüz Alevilere yönelik medya kuruluşlarında çalışmış veya halen çalışmakta olan gazeteci, yazar, sivil toplum aktivistleri mevcut medyanın Alevilerin sorun ve taleplerine ilgisiz kalmaları nedeniyle bir “Alevi medyası”nın gerekli olduğuna işaret ediyorlar. Ana akım medya Alevilerle ilgili gelişmelere duyarsız kalıyor, konuyla ilgili bir “uzmanlaşma” ihtiyacı hissetmiyor ve iktidardan esen rüzgarlara göre tutum belirliyorsa, Aleviler ya medyadan hiçbir şey beklemeyecekler ya da kendi medyalarını oluşturacaklardır. “Ne gerek var Alevi medyasına?” şeklinde özetlenebilecek düşünce sahipleri de var. Bu şekilde düşünenlerin genel olarak kendini “sol” olarak tanımlayan çevreler olduğu görülüyor. Madem “sol” medya bütün ezilenler, emekçiler, “ötekiler” için yayın yapmaktadır, mazlum ve mağdur Alevilerin hakları için de yayın yapılmaktadır, o halde “Alevi medyasına” da gerek yoktur! Kimi kendini “solda” tanımlayan Alevilerin de benimsediği bu eleştirel düşüncenin kendince “tutarlı” görünen gerekçesi bu şekilde özetlenebilir.’
Alevi bölgelerinin ekrana yansıtılması Aleviler arasında ilişkilerin gelişmesine ve bir birini tanımalarına vesile olmuştur. Bir izleyicinin ‘Lo em çikastar pirbine (oğul ne kadar çokmuşuz)’ cümlesinde ifadesini bulan ruhi durum bu yayınlarla sağlandı’
Fakat bu yaklaşım ilk bakışta göründüğü kadar “tutarlı” değil. Çünkü Alevileri “muhalefet” yapmanın “araç” ve “argümanlarından” biri olarak görmekle malul. Aleviler, mazlum ve mağdur oluşları nedeniyle doğal bir “muhalefet” yapma aracı olarak ele alınıyor. Alevilerin “Alevi” oluşlarından, yani inançlarından kaynaklanan sorunlarının çözülmesi, taleplerinin karşılanması ile çok da ilgili oldukları söylenemez. Aleviler “zorda” oldukları müddetçe Aleviler üzerinden de “muhalefet” yapılabilmektedir ve “önemsenen” de budur. Bu açıdan Doğan Bermek‘in merkez medya için dile getirdiği eksiklik (Konuyu bilen uzman çalıştırma gereği duymama) “sol” veya “alternatif” ya da “muhalif” denilen medya için de kendisini göstermektedir.
Realite bu olunca “Alevi medyası”, Aleviler için bir ihtiyaç olmaktadır. Bunun aksini düşünmek, Alevilerin sorun ve taleplerinin karşılanması istek ve beklentilerinden vazgeçmelerini istemekten farksızdır.
Belirtmek gerekir ki, “Alevi medyası” derken bir kurumsal yapıdan söz etmiyoruz. Alevilere yönelik yayın yapan TV kanalları, radyolar, internet siteleri var. Biraz yakından bakıldığında bunların da birbiriyle kayda değer bir iletişim veya koordinasyon içerisinde olmadıkları görülür. Bunun da en önemli nedeni, ideolojik tercihlerdeki farklılıklardır denebilir.
Bir dönem (2006) Alevilere yönelik yayın yapan bir TV kanalında program yapan Alevi dedesi Ergül Şanlı, “Alevi televizyonu diye yayın yapanlar aslında siyaset yapıyorlardı. Bu kanalların bazı patronları TV aracılığıyla sanki Alevileri temsilediyorlarmış gibi davranıp siyasi hesaplar yapıyorlardı” diyor.
Bununla birlikte 2000’li yıllarla birlikte önce Avrupa’da yayına başlayıp sonra merkezlerini Türkiye’ye taşıyan Alevi TV kanalları bir “ilk” olmaları itibarıyla önemli bir misyonu da yerine getirdiler. Çoğu kısa süre sonra ekonomik nedenlerle kapanan bu televizyonlar vesilesiyle yurdun dört bir yanındaki Aleviler, denilebilir ki ilk defa birbirlerinden haberdar oldular, “görünür” oldular.
Şükrü Yıldız bu durumu şu sözleriyle dile getiriyor: “Alevi televizyonları, Alevileri gerçek anlamda yansıtma gücünün çok gerisinde bir alt yapı ile yayına girmiştir. Bu kanalların böyle bir iddiada bulunması da doğru değildir. Fakat verili durumu tespit ve ekrana taşımada büyük rol oynamışlardır. Alevi bölgelerinin ekrana yansıtılması Aleviler arasında ilişkilerin gelişmesine ve bir birini tanımalarına vesile olmuştur. Bir izleyicinin ‘Lo em çikastar pirbine (oğul ne kadar çokmuşuz)’ cümlesinde ifadesini bulan ruhi durum bu yayınlarla sağlandı.”
“Aslında 90ların sonu ve 2000’lerin başında bir dönem Alevi medyasından söz edilebilecek bir ortam vardı. Ama Alevi medyası bu fırsatı kullanamadı ya da çok yetersiz kaldı. O günler iyi değerlendirilebilse idi bugün çok güçlü bir Alevi medyamız olabilirdi” diyen Doğan Bermek, mevcut Alevi kanalların yetersizliğini ise şu sözleriyle dile getiriyor: “Bugün Alevilere dönük yayın yapan medya, sadece Alevi müziğinden örnekler sunuyor, ama sunumlarda müziğin arka planı, nefesin sözleri ve anlamı çoğunlukla kayıp. Haberler herhangi bir günlük haber gibi veriliyor bir süreğin içinde oldukları fark edilmiyor. Anma günleri herhangi bir biçimde kültürel bağlamları içinde anlatılamıyor. Kısaca yeterli ve etkili olamıyor.”
Alevi Medyası Gerçekten ‘Alevi Medyası’ mı?
Nilgün Mete “Patronları Alevi olan medya organları var, evet” diyerek ekliyor: “Ama bu TV ve radyo kanalları, internet gazeteleri ne kadar Alevi medyası? Alevi medyası tanımına uyuyorlar mı? Alevilerin yaşadıkları sorunları sayfalarına, stüdyolarına ne kadar, nasıl taşıyorlar? Sadece türkü programlarıyla, muharrem ayında 12 gün yapılan programlarla Alevi medyası tanımı içine girmemeli bu söz konusu medya organları.”
Mete’nin eleştirisinin temelinde ise “asimilasyon” kaygısı var: “Türkiye’de Alevilik Yolu, yoğun bir Sünni ve Şii müdahalesiyle karşı karşıya. Aleviler, özellikle Alevi çocuklar, gençler asimile ediliyor. Bu yönde uygulanan devlet ya da iktidar destekli projeler var. Kendisine Alevi medyasıyız diyen bu medya organları asimilasyon politikalarına karşı duruş sergiliyor mu? Karşı haberler yapıyor mu? Asimilasyon çalışmalarını, uygulamalarını dillendiriyor mu? Gerçek anlamda Alevi medyası olamamalarının sebepleri var elbette. Patronun, çalışanların niteliğinin, Alevi Yolu’na ilgisinin, yakınlığının, duyarlılığının önemli olduğunu düşünüyorum. “
Yol TV’den Mahmut Akgül, “Alevi medyası” şeklindeki bir tanımlamanın baskı, asimilasyon ve inkar politikalarıyla ilgili olduğunu savunarak “Bu nedenle Alevilerin medyaya şüphesiz ki ihtiyacı var” diyor ve devam ediyor: “Aleviler 2000’li yıllarda, kendi medyası ile, hem yaşamsal hem de kamusal alanda görülmeye başlamıştır. Bununla birlikte ana akım medyada Alevilik ile ilgili söylenen tüm çarpık sözler ve tanımlamalar tartışılmaya başlanarak, kendi dilleri ile kendilerini anlatmaya başlamışlardır. Bu başlangıç, ayni zamanda Alevilerin kimlik mücadelesinin daha belirginleştiği dönem olmuştur.”
‘Alevilere dönük yayın yapan medya, sadece Alevi müziğinden örnekler sunuyor, ama sunumlarda müziğin arka planı, nefesin sözleri ve anlamı çoğunlukla kayıp. Haberler herhangi bir günlük haber gibi veriliyor bir süreğin içinde oldukları fark edilmiyor. Anma günleri herhangi bir biçimde kültürel bağlamları içinde anlatılamıyor’
Alevi Medyası Ne Kadar Etkili?
Alevi medyası olarak adlandırılsın ya da adlandırılmasın, esas olarak Alevi yurttaşlara yönelik yayın yapan, diğer medya organ ve araçlarının aksine esas olarak Alevilik ve Alevilerle ilgili gelişmeleri duyuran az sayıda da olsa TV kanalı, internet haberciliği yapan web siteleri, kişisel ya da gençlik ve kadınlar başta olmak üzere çeşitli gruplaşmaların koordine ettiği sosyal medya sayfaları var. Ama kuşkusuz “medya” deyince halen yazılı ve görsel basın araçları akla geliyor. Sahipleri ve çalışanlarının fedakarlığıyla yayın yapan, ayakta kalmaya ve okuruyla buluşmaya çalışan bazı dergiler var; ama genel olarak hedeflediği kitleye ulaşma bakımından etkili bir yazılı medya aracının varlığından bahsetmek mümkün değil. Bazıları ekonomik nedenlerle, bazıları KHK’lerle kapatılan TV kanalları bir yana halen uydu üzerinden güç şartlarda yayın yapan televizyonlar var. Fakat denilebilir ki bundan ortalama bir tarih vermek gerekirse 10 yıl öncesi kadar etkin ve etkili olamıyorlar.
Çeşitli Alevi televizyon kanallarında yaptığı programlarda izleyicilerine yurt sathındaki Alevi yurttaşların yaşamlarından, kültürlerinden, tarihlerinden kesitler sunan Hüseyin Kelleci, “Şu anda etkili bir Alevi medyası yok, Aleviler üzerinde olması gereken etkiyi yaratmaktan uzak kalıyorlar” diyor. Ergül Şanlı da aynı kanaati paylaşıyor.
Şükrü Yıldız‘ın da bu konuda ilginç bir gözlemi var; “Temelde Aleviler kendilerine yönelik yayınların olmasından ve bu yayınlarda kendilerini görmekten memnuniyet duyuyorlar. Lakin bunu ifade ediş biçimleri her halde yayınların durduğu veya kapatmaların yaşanmasından sonra daha iyi ifade etmeye başladılar.”
PİRHA’dan gazeteci Nilgün Mete, Alevilerin Alevi medyasına bakışını değerlendirirken “Mevcut medya içinde kendilerini göremeyen Alevi yurttaşlar, biraz olsun seslerini duyuran medyayı önemsiyor. Alevi medyası olarak gördükleri televizyon kanallarını, ajansını, radyoları, gazeteleri ellerinden geldiğince destekliyorlar” diyor ve daha başarılı ve etkin bir gazetecilik için PİRHA deneyiminden hareketle, Alevi yurttaşlarla yerlerinde buluşmanın önemine dikkat çekiyor: “Biz ajans olarak köylere kadar gidiyoruz. Oradaki canlarla kucaklaşıyoruz. Bundan çok mutlu oluyorlar ve kendi sesleri olan ajansla tanışıyorlar. Ciddi bir şekilde Alevi toplumuyla buluşmak lazım. Bu başarıldığı sürece Aleviler de umduğunu mutlaka bulacaktır, medyasına sahip çıkacaktır. Bu karşılıklı etkileşim meselesi. Çok emek vermek gerekiyor.”
Yol TV’dem Mahmut Akgül, Alevi televizyonların “Toplumdaki aidiyet duygusunu öne çıkardıklarını” belirterek Yol TV deneyiminin “Alevi kimliği, Alevilerin istemleri ve Alevilik konularında aidiyet duygusu yaratırken, toplumda ötekiler diye adlandırılan kesimlerin de sesi olmuştur” görüşünü savunuyor.
Patronları Alevi olan medya organları var, evet. Ama bu TV ve radyo kanalları, internet gazeteleri ne kadar Alevi medyası? Alevi medyası tanımına uyuyorlar mı? Alevilerin yaşadıkları sorunları sayfalarına, stüdyolarına ne kadar, nasıl taşıyorlar? Sadece türkü programlarıyla, muharrem ayında 12 gün yapılan programlarla Alevi medyası tanımı içine girmemeli bu söz konusu medya organları’
Doğan Bermek ise Alevilere yönelik yayın yapan televizyonlar için farklı bir gözleme sahip: “Alevi yurttaşlar biraz çaresizlikten, biraz da alışkanlıktan izliyorlar ama dinlemiyorlar. Yani ekran açık ama müzik yoksa çok özel haller dışında yayını dinleyen de pek yok sanıyorum.” Bermek bunun nedenini ise esas olarak söz konusu medya kuruluşlarının gerekli bilgi ve donanıma, vizyona sahip olmada yetersiz oluşlarına bağlıyor ve aynı yetersizliğin Alevi kurumlarında da var olduğunu savunuyor: “Alevi kurumlarının medya ile ilişkileri çok çok zayıf. Ana akım ya da yaygın medyanın aradığı araştırmacı, birikimli kişiler kurumlarda yoklar veya çok çok azlar.” Bermek, Alevi-Kızılbaş deyişlerini cd’ler üreterek belgeleştiren Kalan Müzik’i de “Alevi medyası” deyince hatırlamak gerektiğini ekliyor sözlerine.
Genç kesimin Alevi televizyonlarına genellikle “ilgisiz” olduğunu ifade eden Şükrü Yıldız, “En çok bölge ve yöre programları izleniyor, insanlar kendilerine mikrofon tutulmasını istiyor” diyor. Yıldız, Alevilerin kendi medyalarını yeterince sahiplenmemeleri şeklindeki görüş için ise, “Sahiplenecek güçlerinin, alt yapılarının olmamasından ileri geldiği” kanısında.
Kaynak:Sivil Sayfalar