Son olarak geçtiğimiz yılın Mart ayında gerçekleşen Türkiye’nin en büyük medya satışıyla, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, iktidara geldiği günden itibaren aşama aşama uyguladığı “medyanın denetim ve kontrolü” planlarındaki en önemli hamlesini hayata geçirdi.
Türkiye’nin en büyük ve etkili medya organlarını bünyesinde barındıran Doğan Medya Holding, 1 milyar dolar karşılığında Demirören Holding’e geçti. Hürriyet, Posta gibi günlük gazetelerin yanı sıra, CNN Türk, Kanal D, dijital yayın platformu D Smart gibi televizyon kanalları, çok sayıda dergi ve radyo Erdoğan’a yakın Demirören’in oldu. Demirören daha önce de Doğan Grubu’nun sosyal demokrat çizgideki iki gazetesi Milliyet ve Vatan’ı satın almıştı.
2001’deki ekonomik krizde peş peşe batan ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından el konulan bankalar nedeniyle, Uzan Grubu’na ait Star gazetesi ve televizyonu, Kral TV, Çukurova Holding’e ait Digitürk, Show TV, SkyTürk TV, Akşam ve Güneş gazeteleri, Erol Aksoy’un Avrupa-Amerika Holding’ine ait Cine5 TV kanalı, Dinç Bilgin’e ait Sabah, Takvim gazeteleri ile ATV, A Haber televizyon kanalları TMSF yönetimine geçti.
TMSF bir anda Türkiye’nin ve belki de dünyanın en büyük medya grubuna dönüştü. 2002’de AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte Tayyip Erdoğan’ın kendi medyasını oluşturma, muhalif medyayı susturma projesi için TMSF’deki bu medya varlığı olağanüstü bir fırsat oldu.
Önemli bölümü “ihalesiz” olarak satışa çıkartılan gazete ve televizyonlar, Erdoğan’ın yakın çevresinde yer alan iş insanları ve holdinglere satıldı. Ziraat Bankası, Vakıfbank, Halkbank gibi kamu bankaları, iktidara yakın şirketlere ve patronlarına kredi vererek, medyadaki el değiştirme sürecini finanse etti.
Etibank batınca TMSF’ye geçen Sabah-Takvim-ATV-A Haber’in, 1,1 milyar dolara Turkuvaz Holding patronu Ahmet Çalık’a satışında 750 milyon dolar kredi kamu bankalarından, kalan tutar Katar’dan geldi. Kamu bankaları, Doğan Medya’nın Demirören’e satışında da devredeydi. Ziraat Bankası bu satış için Demirören’e üç yılı ödemesiz 10 yıl vadeli 1 milyar dolar kredi sağladı.
Ahmet Çalık, 17-25 Aralık 2013’teki yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları ardından medyadan çekilme kararı aldı ve Sabah-ATV’yi kamuoyunda “Erdoğan’ın müteahhitleri” olarak anılan şirketlerden Kalyon İnşaat’a devrederek medyadan çekildi. Erdoğan iktidarında hızla büyüyen, İstanbul Havaalanı da dahil hazine garantili milyarlarca dolarlık “Mega Projeyi” üstlenen Kalyon Grubu, geçen yıl Doğan Holding’e ait Türkiye’nin en büyük kitap, yayın, dağıtım, müzik, video, CD vb. mağazaları zinciri D&R’ları da satın aldı.
Türkiye’nin en büyük iki medya grubunun sahibi olan Kalyon ve Demirören aileleri, geçtiğimiz 14 Nisan’da çocuklarını evlendirerek medyadaki işbirliğini, Erdoğan’ın nikah şahitliğinde “aile birliğine” dönüştürdüler.
Adabank, İmar Bankası, Yapı Kredi, Pamukbank ve İnterbank’a el konulmasıyla TMSF’ye geçen Cem Uzan ve Mehmet Emin Karamehmet’e ait Star, Akşam, Güneş gazeteleriyle, Star TV, Sky Türk TV gibi yayın kuruluşları ise yine TMSF’nin “ihalesiz” satışıyla, Erdoğan’ın “mutemet” adamlarından Ethem Sancak’ın oldu. TMSF, Karamehmet’e ait BMC’yi de ihalesiz Sancak’a sattı. Sancak, BMC üzerinden, yaklaşık 4 milyar dolar tutarındaki Milli Tank Altay projesini de Katar ordusu ile birlikte üstlendi.
Erdoğan, Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak 17 yıllık iktidarında, bir yandan kendi medyasını oluşturarak, muhalif gazeteci-yazar-haberci-televizyoncuların tasfiye edildiği bir medya yapılanmasını hayata geçirirken, diğer yandan da kurduğu medya düzeninin ayakta durabilmesi için kamu bankalarının, kamu kuruluşlarının kaynaklarını, reklam bütçelerini ekonomik destek için devreye soktu.
Kamu bankaları ve kuruluşlarının yanı sıra, 15 Temmuz 2016’daki darbe teşebbüsünden sonra, FETÖ üyesi oldukları iddiasıyla haklarında dava açılan iş adamlarına ait şirketlere, holdinglere el konulmasıyla, TMSF’ye geçen ve kayyumlarca yönetilen 955 şirket ve holdingin reklam bütçeleri de iktidar medyasına akıtılıyor.
Son olarak Çukurova Holding’e ait Turkcell’in yönetimi, alınan kredinin geri ödenememesi üzerine Ziraat Bankası’na geçti. AKP’li eski bakanların yanı sıra, Ziraat Bankası Genel Müdürü ve Bankalar Birliği Başkanı Hüseyin Aydın da Turkcell yönetimine girdi.
Benzer şekilde 2005 yılında özelleştirilerek Lübnanlı Hariri ailesine satılan Türk Telekom, üç bankadan aldığı 4,5 milyar dolarlık krediyi geri ödeyemeyince, şirket yönetimi alacaklı bankalarla Hazinenin ortak yönetimine geçti. Bir anlamda Türkiye’nin en büyük iki GSM operatörü ve Telekomünikasyon şirketi “devletleştirilirken”, aynı zamanda bu şirketlerin dev reklam bütçeleri de iktidar medyasının “can suyu” oldu.
Devlet televizyonu TRT ile birlikte yüzde 90’dan fazlası iktidar kontrolüne geçen medyada, geriye kalan yüzde 10’u oluşturan muhalif gazete ve televizyonlar ise hem yargının hem de iktidarın siyasi ve ekonomik baskısı altında. Bu koşullarda ayakta durmaya, yayınlarını sürdürmeye çabalıyorlar.
Art arda yaşanan seçimlerde, manşetleri, haber bültenleri tek merkezden yönetilen bir medya ortamında sesi iyice kısılan ve sansürlenen muhalefet, 23 Haziran İstanbul seçimleri öncesinde bir hamle yaparak konuyu Meclis gündemine taşıdı.
CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak tarafından verilen önerge ile kamu bankaları, TOKİ, PTT, Emlak Konut, THY, Turkcell, Türk Telekom ve TMSF’nin kayyum atadığı şirketler üzerinden gerçekleştirilen reklam desteğinin açığa çıkartılması için Meclis Araştırması açılması istendi.
Toprak, TBMM Başkanlığına verdiği Meclis Araştırması önergesinde;
“Büyük bölümü bedava dağıtılan, bayi satışlarıyla ilgili gerçek bilgiler ve tiraj raporları gizlenen iktidar medyası gazetelerinin satış rakamları kâğıt üzerinde şişirilerek Basın İlan Kurumu ilanlarından ve kamu kuruluşlarının reklamlarından aldıkları paylar olması gerekenden yüksek tutulmaktadır. Ayrıca bazı kamu kurum ve kuruluşları, binlerce gazeteyi toplu satın alarak iktidar medyasına tiraj desteği de vermektedir. Ülkemizin bayrak taşıyıcısı THY ve yan kuruluşu Anadolu Jet, yolcularına Sözcü, Cumhuriyet, Birgün, Yeniçağ, Evrensel, Korkusuz, Milli Gazete, Yeni Asya vb. gazeteleri dağıtmamakta olup, yolcuların bu gazeteleri talep etmeleri durumunda da ret cevabı verilmektedir. THY’nin toplu gazete alımlarına mevcut gazetelerin yanında diğer gazeteleri de dahil etmesi, örneğin günde 50 sefer için 20 adet bu gazetelerden alması, bu gazetelerin satışlarına günlük 100, aylık 3 bin ilave satış getirecektir. Bu durumda söz konusu gazetelerin hem satış geliri artacak hem de en basit hesapla 3 bin ilave tiraj nedeniyle, Basın İlan Kurumu’nun gazete tirajlarına göre dağıttığı resmi ilanlardan alacakları pay artacaktır.” dedi.
Erdoğan Toprak, iktidarın kamu kaynakları, kredileri ve reklamlarının yanı sıra, kontrolüne aldığı özel şirketlerin reklam bütçelerini de basın özgürlüğünü, medyada çok sesliliği engellemek doğrultusunda, “ekonomik baskı” amacıyla kullandığını belirterek, şu görüşleri dile getirdi:
“GSM operatörü Turkcell, en büyük reklam bütçesine sahip kuruluşlar arasındadır. Türk Telekom da en büyük reklam bütçesine sahip kuruluşlardan birisi olup, kampanyalarını tümüyle iktidar medyasına akıtmakta, diğer gazete ve televizyonları kampanyalarından dışlayarak, ekonomik baskıya alet olmaktadırlar. İktidar kamu bankaları, kurumları, TMSF’nin el koyup kayyum atadığı şirketler ve kontrollerindeki diğer kuruluşların kaynaklarını; tirajları dibe vuran, okunmayan, bedava dağıtılan iktidar medyasına ve televizyonlarına aktararak ayakta tutmaya çalışmaktadır. Buna karşılık, yukarıda adı geçen diğer medya kuruluşlarını ekonomik baskıyla yok ederek, basın özgürlüğünü engellemektedirler. Kamu kaynaklarının reklamlar aracılığıyla medyaya aktarımı ile ilgili tercih ve reklam politikası ölçütlerinin ne olduğu, hangi kriterlere göre dağıtıldığının kamuoyunca bilinmesi ve bu bakımdan gerçeklerin açığa çıkartılması elzemdir.”
YSK, İstanbul seçiminin iptaline hukuki kılıf bulabilmek için günlerdir tartışılan yüzlerce sayfalık gerekçeyi ve muhalefet şerhlerini açıklamayı sürekli ertelerken, iktidar medyası ise tek tip manşetler ve haberlerle AKP’nin “çaldılar” söylemine kamuoyunu ikna etmeye çabalıyor.
28 Mayıs’ta TBMM Genel Kurulunda tartışılacak Medya Araştırma önergesi, büyük olasılıkla AKP+MHP oylarıyla reddedilecek. Ancak mecliste oldukça hararetli geçmesi beklenen önergenin görüşülmesi sırasında yapılacak konuşmalar ve tartışmalarda, muhtemelen Erdoğan’ın kendi medyasını oluşturma sürecinde 17 yıldır yaşananlar ve devletten beslenen medyaya akıtılan kaynaklarla ilgili pek çok gerçek de gün yüzüne çıkacak.
Kaynak: Ahval Türkçe / Zülfikar Doğan