Site icon International Journalists

Journalist Post’un 7. Sayısı, 17 ülkeden 25 gazetecinin katkılarıyla yayında

İngilizce, Almanca ve Türkçe olarak yayınlanan Journalist Post, gazeteciler için önemli bir gün olan 2 Kasım’a özel 17 ülkeden 25 gazetecinin destekleriyle hazırlandı. Gazetecilere Karşı İşlenen Suçlarla Mücadele Günü’nde okuyucuyla buluşan derginin bu sayısında Uganda’dan Rusya’ya, Güney Afrika’dan Filistin’e, Eritre’den Kolombiya’ya dünyanın yakından tanıdığı ödüllü birçok gazetecinin inanılmaz hikayelerini okuyacaksınız.

Kapak dosyasında tüm dünya gazetecilerinin yakından tanıması gereken bir isim var. Türkiye’deki Erdoğan rejimi tarafından tutsak bırakılarak 3168 gündür demir parmaklıklar ardında olan bir gazeteciyi sizlere tanıtacağız. Ailesi ve editör ekibimiz tarafından aylarca süren ortak çalışmalarla hazırlanan kapak dosyasının kahramanı, Türkiye’nin yetiştirdiği değerli gazetecilerden Mehmet Baransu.

20. yüzyılın eşiğinde Fransa’yı ikiye bölen Dreyfus olayı ile gazeteci Mehmet Baransu davasının benzerliklerinin neden önemli olduğunu ve dünyaca ünlü yazar Émile Zola’nın, hayatını dört duvar arasında, savunmasız bir şekilde sürdüren Alfred Dreyfus’a gösterdiği vefa ve desteğin, Dreyfus’ın hayatını nasıl değiştirdiğini Journalist Post’un son sayısında göreceksiniz.

Dünya tarihinde örneğine defalarca rastlanan olaylardan birisini şimdilerde gazeteci Mehmet Baransu yaşıyor. “Casusluk ve devlet sırlarını ifşa etmek” suçlamasıyla tutsak edilen Baransu, maalesef subay Dreyfus kadar şanslı değil. Türkiye’de, onun masumiyetini haykıracak, bir Émile Zola’sı yok. Haberleri yüz yılın haberleri arasına giren, ödüller alan, güç karşısında dik duran, yılmayan Baransu, onurlandırılması gerekirken hakkında 140’tan fazla dava açıldı ve bin yıldan fazla hapis cezası istendi.

Türkiye’de 2016 yılındaki darbe girişimi sonrası Avrupa’da sürgünde yaşayan ünlü Gazeteci-Yazar Yavuz Baydar, gizli belgeleri ele geçirip haber yaparak yayınladı diye bir gazetecinin, bir gün bile özgürlüğünün kısıtlanamayacağının üzerine basarak; “Haberi vermemek değil vermek esastır. Bağımsız ve özgür medya olmadan demokrasi de olmaz.” diyor.

Basının özgürlüğü ve dikte rejimlere karşı dik duruşuyla örnek gösterilecek bir gazeteci olan Dmitri Muratov da dergimizin bu son sayısında yer aldı. Muratov, Rusya’da iktidarın kötü politikalarını araştırmasıyla bilinen bağımsız gazeteciliğin son temsilcilerinden birisi. Kurucusu ve Genel Yayın Yönetmeni olduğu ‘Novaya Gazeta’ kapatılan Muratov, Nobel ödüllü bir gazeteci. Muratov’un liderliğindeki gazete, Rusya lideri Vladimir Putin’in medya üzerindeki baskısını artırmasına rağmen, insan hakları ihlalleri, yolsuzluklar, seçim hileleri, polisin uyguladığı şiddet gibi pek çok araştırmacı gazetecilik haberlerine imza attı. Novaya Gazeta’nın altı gazetecisi uğradıkları saldırılar sonucunda hayatını kaybetti.

“Karanlık zamanlarda gazeteciliğe daha çok ihtiyaç var” diyen ödüllü diğer bir gazeteci Óscar Martinez. El Salvadorlu gazeteci, gazetecilik mesleğinin her türlü dayanışmayı hak etiğini ve destek verilmesini gerektiğinin altını çiziyor. Martinez, “Bizi terk etmeyin, çünkü biz haber yapmaya devam edeceğiz. Bizi terk etmeyin, çünkü güçlüler peşimizden geliyor. Sonucu ne olursa olsun sessizlik bir seçenek değildir.” diyor.

Orta Doğu’da 7 Ekim tarihinde patlak veren savaşın en büyük mağdurlarından birisi de gazetecilik mesleği. Filistinli gazeteci Walid Batrawi, Filistinli gazetecilerin nasıl ateş hattında olduklarını kaleme aldı: “Batı Şeria’dan bir gazetecinin Gazze’ye gitmesi ya da Gazze’den geri dönmesi neredeyse imkânsız. Batı Şeria’da çok az gazeteci Kudüs’e geçebiliyor. Kudüs’e geçebilmek için erkeklerin 55, kadınların ise 50 yaşın üzerinde olması gerekiyor.”

Time dergisinin 2022’de “Yılın Kadını” seçtiği 12 kadından birisi oldu Afgan gazeteci Zahra Joya. Ayrıca BBC tarafından da en etkili 100 kadından birisi olarak onurlandırıldı. Gazeteci ve aktivist kimliğiyle bilinen Joya, dünyanın hiçbir yerinde güvende olmadıklarını belirtiyor. Afgan gazeteci, ülkesindeki yeni nesil gazeteciliğin artık çok zor olduğunu, kadınlar için ise bunun imkansız hale geldiğini kaydediyor. Sürgündeki gazeteci kendi güvenliğinden endişe ediyor; “Bir Afgan gazeteci için dünyanın hiçbir yeri güvenli değil.”

2012’den bu yana Fransa’da sürgünde yaşayan Eritreli gazeteci ve eski diplomat olan Fathi Osman, “Zor ve sonuçsuz görünse de Afrika’da basın özgürlüğü için mücadele edilmelidir.

Kenya, Güney Afrika ve Nijerya’daki gazetecilerin kaydettiği ilerlemeler ilham verici ve örnek teşkil etmektedir.” diyerek umut veriyor. ICFJ Knight Üyesi ve Afrika Kadın Gazeteciliği Projesi’nin direktörü Kenyalı gazeteci Catherine Gicheru da, Afrika’da kadın gazetecilerin, hikayeler ortaya çıkaran, seslerini yükselterek gölgeye itilen konulara ışık tutan dirençli sütunlar olarak ayakta durduklarını belirtiyor.

Dünyanın en büyük gazetecilik derneklerinden birisi olan Alman Gazeteciler Cemiyeti’nin (DJV) Başkanı Prof. Dr. Frank Überall, kaleme aldığı yazısında, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştiren bir açıklama yapmanız durumunda, havalimanında bileklerinize kelepçe vurulabileceğini savunuyor. Sosyal ağlardaki basit bir ‘beğeninin’ bile tatilinizi zehir edebileceğini dile getirerek, Türkiye’ye seyahat edilmemesini tavsiye ediyor.

Kimilerinin vatanı olmadan özgürlüğü, kimilerinin de özgürlüğü olmadan vatanı var. Ülkemde er ya da geç ifade özgürlüğünün tesis edileceği umudum var.” diyen Rus gazeteci Ekaterina Glikman, gazetecilik mesleğiyle verdiği mücadelesini şu şekilde haykırıyor; “Asla geri adım atmayacağız.”

Rusya, Ukrayna medyasını, özellikle de gazetecileri, sahte haberlerle kara propaganda aracı olarak kullanıyor. Sahte haberler konusunda iki Ukraynalı gazeteci Oksana Chykanchy ve Iryna Synelnyk, gerçekler için sıkı bir şekilde mücadele edeceklerini belirtiyorlar. Kosova Gazeteciler Derneği’nin (AJK) Yönetim Kurulu Başkanı Xhemajl Rexha, medyanın, hükümetler ve çıkar gruplarının saldırılarına maruz kaldığını ve Balkan medyasının buna direndiğini dergimizin bu sayısında kaleme aldı.

“Arap dünyasında basın ne kadar özgür?” sorusunu yöneten gazeteci ve siyasi analist Yavuz Acar, gazetecilerin tutuklanıp işkenceye maruz kaldığını söyleyerek, yaşanan en acı örnek olarak, dünya medyasının yakından tanıdığı gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın 2 Ekim 2018 tarihinde İstanbul’daki Suudi Arabistan konsolosluğunda öldürülmesini gösteriyor.

Editörümüz Salomé Saldarriaga J., Kolombiya’da tek sorunun basın özgürlüğü olmadığını, etik değerlerin de göz ardı edildiğini dile getiriyor. Saldarriaga, ülkenin nabzını, gazeteci Felipe Abondano ile yaptığı röportaj ile masaya yatırıyor.

Güney Afrika Witwatersrand Üniversitesi’nden Dr. Mia Swart, ülkesinin gazeteciler için bir cennet olarak adlandırılamayacağını belirtiyor ve Sınır Tanımayan Gazeteciler’e (RSF) göre yolsuzlukları ortaya çıkaran gazetecilerin tehdit edildiğini savunuyor. Genç gazeteci Lou Phily, Fransa medya tarihinde gazetecilerin gerçekleştirdiği grevlerine ışık tutarak, JDD medya çalışanlarının, yeni bir genel yayın yönetmeni atanmasını protesto etmek amacıyla gerçekleştirdiği 40 günlük grevinin perde arkasını kaleme aldı. Almanya’dan gazeteci Thora Meißner, ülkesindeki basın özgürlüğü sıralamasında gerileme yaşandığını ve yaşanan pek çok olayın için soruşturma başlatılmadığını örnekleriyle ortaya koyuyor.

Hollanda Af Örgütü gönüllüsü olarak insan hakları ihlalleri konusunda aktif rol oynayan Dr. Kezban Karagöz, International Journalists Association e.V (IJA) Derneği adına hazırladıkları bir rapora atıfta bulunarak; “Maalesef muhalif gazeteciler sürgünde ortak bir direniş ve dayanışma ağı kurma konusunda yeterince başarılı olamıyor.” diyor ve IJA adına hazırlanan raporun dayanışma adına bir başlangıç olmasını umut ettiklerini de vurguluyor.

Journalist Post, “2 Kasım Gazetecilere Karşı İşlenen Suçlarla Mücadele Günü’nde” okuyucuyla buluşuyor. Gazetecilerin her türlü baskıya rağmen nasıl direndiklerini okuyacaksınız.

Adalet istiyoruz. Burada söz konusu olan belki de yarın başımıza efendi kesilecek olan kılıçtır! Bu kılıcın kabzasını bağnazca öpmek mi? Asla!” diyerek cesurca haykıran Émile Zola gibi, dünyada cesaretin temsil edildiği yerler Mehmet Baransu’nun kaldığı gibi zindanlardır. Baransu, cesaretinin bedelini 8,5 yıldır tek kişilik hücrede ödüyor ve şunu söylüyor: “Keşke bu kadar cesur olmasaydım. Kimseden bende olan cesareti bekleyemem. Ancak ülkemin geldiği duruma bakıyorum da bu bedeli ödediğim için üzülüyorum. Değmezmiş bu insanlara.

Dergimizi PDF olarak indirmek için buraya TIKLAYINIZ.

Dergi formatında okumak ve geçmiş sayılara ulaşmak için TIKLAYINIZ.

 

Exit mobile version