“Kalabalık bağırıyorsa ben de bağırırım. Güvende olmanın tek yolu bu.”
Sorunun cevabını merak mı ettiniz, durun ,önce birlikte ve çok dikkatlice okuyalım :
“…kaldı ki, herkesin ya da hemen hemen herkesin parti’den gizlice nefret ettiği ve başına bir şey gelmeyeceğini bilse kuralları çiğneyebileceği kanısındaydı, ama yaygın ve örgütlü bir muhalefetin var olduğuna da, var olabileceğine de doğrusu pek inanmıyordu, goldstein ve onun yeraltı ordusuyla ilgili hikâyelerin, parti’nin kendi amaçları için uydurduğu ve herkesin de inanıyormuş gibi görünmek zorunda kaldığı bir sürü saçmalıktan başka bir şey olmadığını söylüyordu, parti toplantılarında ve kendiliğinden düzenlenen gösterilerde, kim bilir kaç kez, adlarını bile duymadığı ve söylenen suçları işlediklerine zerre kadar inanmadığı insanların idam edilmeleri için yeri göğü inletmişti. bu insanlar topluca yargılanırken, bütün gün mahkemeyi kuşatarak aralarda, “hainlere ölüm!” diye haykıran gençlik birliği müfrezelerinde yer almıştı, iki dakikada nefret toplantılarında goldstein’a sövgüler yağdırılırken sesi ayyuka çıkmıştı, oysa goldstein’m kim olduğu konusunda da, savunduğu söylenen öğretiler konusunda da en küçük bir fikri yoktu.”
***
“…kitleler asla, yalnızca ezildikleri için, kendiliklerinden başkaldırmazlar. kendilerine karşılaştırma yapabilecekleri ölçüler verilmedikçe, ezildiklerinin bilincine varmazlar.”
***
“…hem bilmek hem de bilmemek, bir yandan ustaca uydurulmuş yalanlar söylerken bir yandan da tüm gerçeğin ayırdında olmak, çeliştiklerini bilerek ve her ikisine de inanarak birbirini çürüten iki görüşü aynı anda savunmak; mantığa karşı mantık kullanmak, ahlaka sahip çıktığını söylerken ahlakı yadsımak, hem demokrasinin olanaksızlığına hem de parti’nin demokrasinin koruyucusu olduğuna inanmak; unutulması gerekeni unutmak, gerekli olur olmaz yeniden anımsamak, sonra birden yeniden unutuvermek: en önemlisi de, aynı işlemi işlemin kendisine de uygulamak…”
***
“…egemen kesimin iktidardan düşebilmesinin yalnızca dört yolu vardır, ya bir dış güç tarafından alt edilecektir, ya ülkeyi yönetmekte kitlelerin baş kaldırmasına yol açacak kadar yetersiz kalacaktır, ya güçlü ve hoşnutsuz bir orta kesimin doğmasına engel olamayacaktır ya da kendine olan güvenini ve yönetme isteğini yitirecektir, bu nedenlerin hiçbirisi tek başına işlemez, dördü de şu ya da bu ölçüde bir arada etki eder, kendini bunların hepsine karşı koruyabilen bir egemen sınıf sürekli iktidarda kalabilir.”
***
“…toplumlara hükmetmenin en kolay yolu, milliyetçi duyguları artıracak bir savaş ortamının yaratılmasıdır.” “Her şey bir sis bulutu içinde yitip gidiyordu. Geçmiş silinmekle kalmıyor, silindiği de unutuluyor, sonunda yalan gerçek olup çıkıyordu.”
***
“…partinin düşmanı olan çılgın biri olacak ve o hep aşağılanarak, defalarca yenilecektir, casusluklar, ihbarlar, tutuklamalar, işkenceler, idamlar, ortadan kaybolmalar asla son olmayacak; parti güçlendikçe acımasızlaşacak, muhalefet zayıfladıkça despotluk güçlenecektir.”
***
“Bir doğru vardı, bir de doğru olmayan; doğruya sarıldığın zaman, tün dünyayı karşına bile alsan, deli olmuyordun.”
***
“Geçmiş, günü gününe, neredeyse dakikası dakikasına güncelleniyordu. Böylelikle, Parti’nin tüm öngörülerinin ne kadar doğru olduğu belgeleriyle kanıtlanmış oluyordu.”
***
“…ve eğer başka herkes Parti’nin dayattığı yalanı kabulleniyorsa, o zaman yalan tarihe geçecek ve gerçek olacaktı.” “…böyle işler hep geceleri yapılırdı; tutuklamalar her zaman geceleyin gerçekleşirdi. ansızın irkilerek uyanmak, hoyrat bir elin omzunuzu sarsması, gözlerinize tutulan ışıklar, yatağı çevreleyen acımasız yüzler, çoğu zaman ne yargılama olurdu ne de bir tutuklama raporu tutulurdu, insanlar ortadan kayboluverirdi, o kadar; ve bu hep geceleri olurdu, adınız kayıtlardan silinir, yaptığınız her şeyin kaydı yok edilir, bir zamanlar var olduğunuz bile yadsınır, sonra da tümden unutulurdu, kökünüz kazınır, külünüz göğe savrulurdu: alışılmış deyimle ‘buharlaşırdınız’.”
***
“Geçmiş yalnızca değiştirilmekle kalmamış, resmen yok edilmiş, diye geçirdi aklından, insan, kendi belleği dışında hiçbir kayıt olmayınca en belirgin gerçeği bile nasıl kanıtlayabilirdi ki?”
***
“Hayatında ilk kez, bir şeyi gizli tutmak istiyorsan onu kendinden de gizlemen gerektiğini anlıyordu. Gizlediğin şeyin orada olduğunu bilmeli, ama gerekmedikçe adını koymamalı, belirli bir biçime bürünüp bilincine yansımasına asla izin vermemeliydin.”
***
“Kalabalık bağırıyorsa ben de bağırırım. Güvende olmanın tek yolu bu.”
***
“…alt sınıf açısından, hiçbir tarihsel gelişme, efendilerinin adının değişmesinden öte bir anlam taşımamaktadır.”
***
Geldik sorunun cevabına, basın tarihinin güncel parçasını oluşturan Silivri ‘de benim etrafımda en popüler ve talep edilen kitaplardan biri geniş paragraflarını yukarda aktardığım Georges Orwell’in ‘1984’ adlı kitabı idi.
“ORWELL 25 haziran 1903 tarihinde Hindistan’da dünyaya geldi. 1 ocak 1950 tarihinde vefat etti. İngiliz romancı, denemeci ve eleştirmen. Gerçek ismi Eric Arthur Blair’dır. İki dünya savaşı görmüş ve emperyalizm, faşizm, komünizm gibi döneminin etken ideolojilerini deneyimleyip, haklarında çokça not düşmüştür. Orwell kimi kaynaklarda döneminin vicdanı olarak da adlandırılmaktadır.”
Kaynak: platform24.org