Site icon International Journalists

Gerçek neydi?

Fred Kwint / 62 yaşında. Hollanda ulusal televizyonunda araştırmacı olarak çalışıyor. Gelişmekte olan ülkelerdeki sorunlar, sokak çeteleri vb. konularda programlar yapıyor. İnsan haklarına ve basın özgürlüğüne değer veriyor.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yakalanan birçok asker şu ifadeyi kullandı:” Wir haben es nicht gewusst”, “bilmiyorduk”. Gazeteciler olarak, bunu
bir daha kimsenin söylemediğinden emin olmak bizim kutsal görevimizdir. Onların bildiğinden emin olmak bizim görevimiz.

Hollanda’da kamu yayıncısı olan televizyonda çalışıyorum. Tam 35 yıldır. Özgür basın için güvenli bir liman. Bir gazeteciye saldırmak, yüzlerce yıldır millet olarak sahip olduğumuz özgürlüğe saldırmak olarak kabul ediliyor.

Belki de İkinci Dünya Savaşı’nın karanlık günleri haricinde bu hep böyleydi. Ancak özgür basının giderek daha fazla kuşatma altında olduğunu görüyoruz. Bir yandan da sağcı ve milliyetçi duygulara sahip olanlar “Ana Akım Medya” adı altında özgür medya hakkında şüpheleri artırmaya çalışıyor. Bu durumla ilgili bir ipucu veriyor. Çünkü diktatörler her zaman özgür basını hedef alır. Soru değil itaat isterler. Soru değil alıntı severler ve gözünü kulağını açık tutanlar için, bu olgu her yerden görülebilir. Türkiye’de gazeteciler çok fazla soru sorduklarında Gülenizm veya terörizmle suçlanıyorlar. Ya da Trump’ın Amerika’sında, bu gazetecilerle alay edilir hatta gizli bir gündeme göre hareket etmekle itham edilirler. Polonya ve Macaristan’da ve en son Myanmar’da bu tür durumlara şahit olduk.


ETİKETLEYİN VE NEFRET EDİN
Ve Hitler iktidarından beri gelenek pek değişmedi. İlk olarak ortak bir düşman bulunmalı. Yahudiler, Rohingya, Kürtler, Batı dünyası, LGBT topluluğu kim olursa olsun. Herhangi bir azınlığa bir etiket yapıştırıldıktan sonra artık bu hedef üzere kullanılabilirler. İnsanların nefretini bir yöne odaklayın. Nefretin yönü liderden ve liderin azınlığa, herhangi bir azınlığa, yaptığı zulümden uzak olsun.

Peşimizdeler. Bu yüzden onları önce biz yakalayalım. Kendinizi düşünmenize gerek yok, düşünme işini lidere bırakın ve yalnızca koyun gibi takip edin… milliyetçilik adı altında gelen zehirli özü canlı tutun… Burada, sömürge geçmişimizi ve sözde “Altın Çağ”ımızı yüceltip duran faşist partiler görüyoruz. Bunlar her millette karşımıza çıkıyor. Milliyetçilik ve belirlenmiş ortak bir düşman.

DİKTATÖRLER DE MEDYA SATIN ALIR
İşte itaatkar bir basının gerekli olduğu yer tam da burası. Bu noktada, lideri alkışlayan bir basının mevcut bulunması çok önemli hale geliyor. İnsanlar kendilerine söylenenlere inanmalı, onları sorgulamamalı. Bu yüzden internet erişimini kısıtlıyorlar ya da TV istasyonları ve gazeteler gibi medya kuruluşları satın alıyorlar ve işbirliği yapmak istemeyenler tutuklanıyor. Halkın asıl düşmanı bunlardır.…

Ama öyleler mi? Peki özgür basın (sözde) diktatörler için neden bu kadar tehlikeli? Cevap şu; diktatör genellikle sorgulamadan onları takip eden insanlara ihtiyaç duyar. İnsanların nasıl düşündüklerini kontrol etmek ister. Gazeteciler, yönetim zincirinde önemli bir halkadır. Bir milletin vicdanı olabilirler. İnsanlar Nazi-Almanya’sındaki toplama kampları hakkındaki gerçeği bilselerdi ne olurdu? Uygurların Çin’de “yeniden eğitildiği” yoksa ortadan kaldırıldıkları mı demeliyim?, kamplarla ilgili gerçeği duysalar nasıl olur?

Myanmar halkı, ordunun Rohingya’daki azınlığa karşı işlediği zulümleri bilseydi ne olurdu? Ya da darbe girişiminden sonra Türkiye’de yapılan siyasi tutuklamalar bilinseydi? Özgür bir basın, daha önce bahsedilen tüm ülkelerde tarihin gidişatını değiştirecekti.
İnsanlar gerçeği görürdü ve buna göre tepki verirdi.

“BUNU BİLMİYORDUK”
Bu nedenle dünya çapında gazeteciler hayatlarını riske atıyor ve sıklıkla hayatını kaybedenler oluyor. Hepimiz Khashoggi’yi hatırlıyoruz, ancak bu liste neredeyse sonsuza uzanıyor. Görev sırasında öldürülen gazetecilerin sayısı 2020’de ikiye katlandı. Ama işimize devam ediyoruz. Tüm dünyada, Brezilya’dan
Rusya’ya, kendimizi adadığımız bir şey var: Gerçekler. İnsanımız gerçeği bilmeyi hak ediyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yakalanan birçok asker şu ifadeyi kullandı: “Wir haben es nicht gewusst”, “bilmiyorduk”. Gazeteciler olarak, bunu bir daha kimsenin söylemediğinden emin olmak bizim kutsal görevimizdir.
Onların bildiğinden emin olmak bizim görevimiz.

“GERÇEK” KÖTÜYE KULLANILAN BİR KELİMEDİR
Gazetecilerin de insan olduğu gerçeğinin farkındayım, açgözlülük ya da şöhret gibi yanlış değerlerden etkilenebilirler, ancak genel olarak gazeteciler gerçeğe adanmıştır ve tam desteğimizi hak etmektedir. Böylece insanlar lider makamının karar verdiği şeyin sonuçlarını görebilir, böylece insanlar silahsız sivillere karşı kullanılan vahşeti görebilir, böylece liderler tekrar tekrar sorgulanarak sorumlu tutulabilir. Böylece politikacılar eylemlerinin sonuçlarıyla yüzleşebilir.

Gerçek, sıklıkla kötüye kullanılan bir kelimedir. Ama ben tüm kalbimle inanıyorum ki, sadece gerçek özgürlük getirebilir. Gerçeğin baskısı diktatörlüğe yol açıyor.

Exit mobile version