Site icon International Journalists

“Gazetecisiz coğrafya’da gazetecinin kalemine dahi el konuluyor”

Baskın seçime giderken seçimlerin kilit bölgesi Kürt illerindeki gazeteciler, OHAL koşullarıyla birlikte “gazetecisiz coğrafya” olarak tanımladıkları kentlerde binbir türlü zorluk ve baskıyla gazetecilik yapmaya çalışıyor. Gözaltı, tutuklama, kapatmalar, sarı basın kartı ambargosu, her haberde rutinleşen kimlik kontrolü gibi uzayıp giden baskılara rağmen mesleklerini sürdüren gazeteciler, yaşadıklarını Ahval’e anlattı.
Uzun yıllardır bölge kentlerinde çalışan deneyimli serbest gazeteci Sertaç Kayar, zaten zor koşullarda çalışırken bir de OHAL ilanıyla gazetecilik mesleğini icra etmenin iyice zorlaştığını ifade ederek, bölge kentlerindeki gazetecilerin tamamının artık “şüpheli gazeteci” olarak görüldüğünü ve son dönemdeki tutuklu gazeteci sayısından bunun çok iyi anlaşıldığına işaret ediyor.
Geçmiş dönemle bugünü karşılaştıran Kayar, “Daha önceden her şeyi göze alıp mesleğimizi icra etmek için çalışırken, şuan haklarımızı ve mesleki çerçevemizi iktidar belirlemek istiyor ve bu çerçeveye uymayan gazeteciler, gazeteci dahi tanınmıyor. Öyle ki artık sarı basın kartı sahibi olmak da yetmiyor, bir de yandaş olmak gerekiyor? Kısacası dün muhalif gazetecilerin haberleri tanınmazken bugün gazetecilerin haberleri de kendileri de gazetecilikten sayılmıyor” diyor.
“OHAL süreciyle birlikte gazetecilik yapmak da neredeyse imkansız hale geldi. Bu süreçte gittiğim bazı haberlerde zorla çektiğim fotoğraflar silindi. Bunu birkaç kez yaşadım. Yine haber takibi sırasında ‘şüpheli’ diye gözaltına alındım. Gittiğim haberler ve çektiğim fotoğraflar soruşturma konusu oldu” diyen Kayar, ağırlıkta bölge kentlerinde yayın yapan medya kurumlarının kapatılmasının da yoğun bir işsiz gazeteci kitlesi yarattığına dikkat çekiyor.
Bölge kentlerinde en yoğun baskıyla Kürt medyasının karşı karşıya kaldığını söyleyen Kayar, şöyle devam ediyor:

“Muhalif çizgisinden kaynaklı her zaman iktidarların hedefindeydi, bu süreçte de ajanslar, gazeteler, dergiler kapatıldı ve gazeteciler tutuklandı. Temel amaç özünde muhalif olan Kürt medyasının sesini kısıp, bir bütün olarak coğrafyayı merkez medyasına muhtaç bırakmaktır. Ancak yaşanan onca gelişme gösterdi ki muhalif medyanın olmadığı bir yerde hak ihlalleri de haksızlık ve hukuksuzluklar da artar.”

90’lı yıllardaki birçok önemli gelişmeye tanıklık yapan ve hala da Diyarbakır merkezli yayın yapan Habercilerden.com isimli internet sitesinin yayın yönetmenliğini yapan Faruk Balıkçı, bölgede gazeteciliğin her dönemde batıya göre çok daha zor koşullar altında yapıldığını, OHAL’den tüm Türkiye nasibini alırken, medyanın da payına düşeni aldığına vurgu yapıyor.
Balıkçı, sahada karşılaştıkları zorluklara bir örnek olarak ise habere giderken kalemlerinin alınması olarak da ekliyor. Balıkçı, “Diyarbakır’da birçok kez habere gittiğimiz de kalemlerimizin alınması gibi bir durumla karşı karşıya kaldı. Düşünün ki bir haberde gazetecinin kalemi kendisinden alınıyor. Gazetecinin bir silahı var, ama o silahı da alınmaya çalışıyor. Bu birçok kez burada yaşadığımız bir durum oldu. Bu yaşantı dahi burada gazeteciliğin ne kadar zor şartlar altında yapıldığının göstergesidir” diye özetliyor.
90’lı yıllarda da gazeteciliğin zor olduğunu ancak o gün gizli bir şekilde kendisini hissettiren baskının bugün aleni bir şekilde yapıldığını dile getiren Balıkçı, şöyle sürdürüyor:

“Bugün bir habere giderken, onun kaynağına ulaşmakta çok güçlük çekiyorsun. Örneğin haberin bir tarafı devletse o taraftan yanıt almak neredeyse imkansız. 90’lı yıllarda böyle bir durum söz konusu değildi.

En azından muhatap alınıyor ve sorularımıza bir yanıt alabiliyorduk. Bugün cevap alamıyoruz. İnsan hakları ihlalleriyle gündemden düşmeyen bölge kentlerindeki bu ihlallerin yayımlanması noktasında da 90’lı yıllardan geriye düşen bir durum söz konusu. O günlerde kıyısından köşesinden de olsa ihlallere ilişkin bazı haberler yayınlanıyordu.

Ama bugün zaten tüm medya organları kapatıldığı için ve tamamıyla iktidarın medyayı tekeline almış olmasından dolayı bunları yayınlayabilen yayın organları da neredeyse yok denecek kadar az. Bu anlamıyla da baktığımızda bölgedeki gazetecilik koşulları 90’lı yılların da çok gerisine düşmüş durumda.”

Çatışmalı sürecin yeniden başlaması ve OHAL süreciyle birlikte Diyarbakır merkezli yayın yapan 4 televizyon kanalının yanı sıra birçok yerel gazete ve dergi de kapatıldı. Son Türkiye’nin tek günlük Kürtçe gazetesi olan Welat gazetesi de baskılar karşısında internet üzerinden yayınını sürdürme kararı aldı.
Balıkçı, iktidarın 7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından Kürt sorununa bakış açısının değişmesiyle birlikte bu medyanın da payına düşeni aldığını ve kapatılmalarla karşı karşıya kalındığını.
Uzunca bir süre İstanbul’da gazetecilik yapan sonrasında Diyarbakır’da mesleğini sürdüren ve halen de Artı TV’nin Diyarbakır muhabiri olan Bahar Kılıçgedik ise bölgeye geldikten sonra gazeteciliğin ne kadar zor koşullar altında yapıldığına tanıklık ettiğini söylüyor.
“Çözüm sürecinde daha iyi bir ortam vardı ama OHAL süreciyle birlikte artık gazetecilik neredeyse yapılamaz duruma getirildi” diyen Kılıçgedik, OHAL süreciyle birlikte yaşadıklarını anlatıyor:

“Örneğin her gittiğimiz haberlerde kültür-sanat haberi ya da normal haber olsun; binaya girişten çıkışta kadar fotoğraflarımız çekiliyor. Neden çekiliyor bilmiyoruz. Takip ettiğimiz her haberde kimlik kontrolü yapılıyor.

Yine mitinglerde sarı basın kartı gerekçe gösterilerek, birçok defa alana girişlerimiz engelleniyor. Psikolojik anlamda da habere gittiğimiz kaygılar yaşıyoruz. Şırnak’a bir habere gittiğimizde yol boyunca toplamda 14-16 noktadan kimlik kontrolünden geçiriliyoruz. Başka bir kentte gittiğimizde de bu noktada hemen dövülebilir, gözaltına alınabilir ya da nereye gideceksiniz, kiminle görüşeceksiniz, ne haberi yapacaksınız gibi sorulara da maruz aklıyoruz.”

Kılıçgedik, sadece baskıların değil toplumun hissettiği kaygının da işlerini zorlaştırdığını ifade ederek, şöyle devam ediyor:

“Sokağa çıkıp halkın nabzını tutmak, bir konuda değerlendirme almak istediğimizde ‘hedef olabilirim’ düşüncesiyle röportaj yapmaktan kaçınan insanlara denk geliyoruz. Fotoğraf, görüntü çekimini istemeyip, isminin de yazılmaması şartıyla röportaj yapabiliyoruz.

Çok tepkililer ama ne yazık ki konuşmuyor. Görüş verenler tehdit edildiklerini söylüyorlar, yorum vermekten kaçınıyorlar. En çok zorlandığımız şey belki de sokakta seçimle ilgili OHAL ile ilgili daha doğrusu bölge yarası olan sorunları soruyoruz. Ama bölge kendi yarasını bile ifade edemiyor.”

Medyaya dönük kapatmalarla birlikte çeşitliliğin kalmadığını söyleyen Kılıçgedik, “OHAL süreciyle yerel gazetelerde Kürtçe yayınlar kapatıldı. Bu anlamda medyadaki renklilik de öldürüldü. İnsanlar kendi dilleriyle haber alamıyorlar. Kürtler kendi gerçekliğini görebilecekleri bir basın göremiyorlar” diye de ekliyor.
Kayar gibi Kılıçgedik de her an “şüpheli” olarak görüldüklerini söylüyor ve ekliyor:
“Aslında batıda gazetecilik nasıl sorunlar yaşıyor diye merak ediyorum. İstanbul’a gittiğimde şunu fark ettim; biz devleti ne kadar çok sırtımızda taşıyoruz, baskısını ne kadar hissediyormuşuz. Sürekli şüpheli bir bakış açısıyla karşı karşıyayız.”
Deniz Yurt
Ahval News
Exit mobile version