Site icon International Journalists

Gazeteci Murat Akkurt Gördüğü İşkenceleri Anlattı.

İzmir ve Afyon’da 9 yıl gazetecilik yapan Murat Akkurt (Cihan Medya), 20 Haziran Dünya Mülteci Günü vesilesiyle sosyal medya hesabında yayınladığı videoda yaşadıklarını anlattı. Bold Medya’dan Sevinç Özarslan’ın haberi.

“17 yıllık evliyim. Dört çocuk babasıyım. İzmir ve Afyon bölgesinde 9 yıl gazetecilik yaptım. Bir hafta eşim ve ben çeşitli işkencelere maruz kaldık. Bu işkenceler sonucunda kulak zarlarım zarar gördü ve yürüyemez hale gelmiştim. Afyon E Tipi Kapalı Cezaevine gönderildim. Cezaevi şartları daha ağırdı, orada ilaçlarım verilmedi, tedavilerim yapılmadı. Rahatsızlıklarım daha da ilerledi. 16 ay sonra ‘ölecek bu’ denilerek serbest bırakıldım. İşimi ailemi kaybettim ailemin de psikolojisi bozulmuştu. 6 yıl 10 ay 15 gün hapis cezası verildi, hem eşime hem bana. Türkiye artık bize yaşama hakkı tanımıyordu, her şeyi göze alarak çıktık.”

AVUKAT, 5 AYLIK BEBEĞİ OLAN KADINI POLİSE TESLİM ETTİ

Murat Akkurt ve eşinin yaşadıkları çok daha fazlaydı. Murat Akkurt, 7 gün gözaltında kaldığı Afyon Emniyet Müdürlüğünde işkence gördü. Eşiyle ve 16 yaşındaki kızıyla tehdit edildi. Kafasına ve ayağına tekme atılarak darp edildi. Aldığı darbeler nedeniyle sağ kulağında işitme kaybı oluştu. Bacağında platin olduğu halde saatlerce ayakta bekletildi.

Songül Akkurt (37) ise polisle anlaşan avukatının ihanetine uğradı. Tuttuğu avukat, 5 aylık bebeği olan kadını “Size eşinizi gösterecekler” diye evinden alıp emniyete götürdü. Songül Akkurt kapıdan girip yüzü duvara dönük bekletilen eşini görünce yanına gitmek istedi. Kucağında oğlu Yusuf vardı. Polis “Hoop nereye gidiyorsun, tutuklusun” deyince şok oldu. Oğlunu bir arkadaşına teslim etmek zorunda kalan Songül Akkurt’a, 6 saat boyunca eşinin o hali izlettirildi. “İyi bak eşine bir daha 15 yıl sonra görüşeceksiniz” diyen bir polis, yaşadıklarına inanamayan kadınla dalga geçti.

İŞKENCE ŞEFİ TEOMAN YAMAN

Afyon Emniyet Müdürlüğü 15 Temmuz’dan sonra işkence merkezlerinden biri oldu. OHAL döneminde gözaltına alınan herkese Afyon TEM Şube Komiseri Teoman Yaman ve ekibinin işkence yaptığı biliniyor. Aile yakınlarıyla tehdit, copla tacizde bulunma, tırnak çekme, emniyet binasının dışında bir yere götürülerek darp edilme, kötü muamele, hakaret, saatlerce ayakta bekletme, elektrik verme gibi olaylar bizzat yaşayanların ve tanıkların anlatımıyla da kayıtlara geçti.

17 yıllık evli olan Akkurt çiftinin Ayşenur (16), Azranur (14), Muzaffer Said (6), Yusuf Enes (5) adlı 4 çocukları bulunuyor. Murat Akkurt, ailesiyle birlikte bir görüş gününde. Afyon E Tipi Kapalı Cezaevi, Mart 2018.

İŞKENCE YAPMAKLA ÖVÜNÜYORDU

6 Kasım 2017’de Manavgat’ta gözaltına alınıp Afyon’a götürülen gazeteci Murat Akkurt’u Afyon TEM’de karşılayanlardan biri de Teoman Yaman’dı. Murat Akkurt’a “Sen nasıl gazetecisin, beni tanımadın mı” diyen Yaman, alaylı bir üslupla “Ben kadınların orasına burasına bir şey batıran Teoman” diye kendini tanıttı ve yaptığı işkenceleri itiraf etti.

Murat Akkurt o anları şöyle anlatıyor:  “O an içimden dedim ki keşke bir ses kaydı cihazı ya da kamera olsa da söylediklerini kaydedebilsem. Açık açık işkence yapmakla övünüyordu. ‘İşkence zaman aşımına uğrayan bir suç değilmiş, bir gün ben de yakalanacakmışım, yargılanacakmışım, 10 yıla kadar hapis cezası alacakmışım, bekliyorum’ diye alaylı konuşmalar yapıyordu.”

Bir hafta gözaltında kalan Murat Akkurt (41), itirafçı olmayı kabul etmediği için tutuklanıp Afyon E Tipi Kapalı Cezaevine gönderildi. Avukatı tarafından polise teslim edilen Songül Akkurt da 4 gün gözaltında kaldı. O süre içinde bebeğini emzirmesine izin verilmeyen Akkurt, daha sonra denetimli serbestlikle bırakıldı.

CEZAEVİNDE YAŞADIĞI HAK İHLALLERİ

16 ay Afyon Cezaevine hapis yatan Murat Akkurt’a yönelik hak ihlalleri burada da devam etti. Sağlık durumunu anlattığı dilekçeleri uzun süre dikkate alınmadı. Uyku apnesi hastası olan Murat Akkurt, geceleri uyuyabilmek için kullandığı elektrikli cihazı alabilmek için 1 yıl uğraştı. Hapse girmeden önce sol kulağında işitme cihazı vardı. Darplar sonucunda diğer kulağında da işitme kaybı oluştu. Sağ kulağına da cihaz takıldı. Bu arada tüm ailenin psikolojisi bozuldu. Henüz büyüme çağında olan oğullarında gelişim geriliği başladı.

KIZLARI EPİLEPSİ HASTASI, OĞLANLAR ÇOK KÜÇÜKTÜ

Murat Akkurt ve kızı Ayşenur: Tam bu fotoğrafı çekildikten 5 dakika sonra Yunanistan sınırına girdik. Artık her şey bitti, rahatladık dedik. İki üç dakika sonra motor durdu. Biraz panikledik. Allah’ın hikmeti sonra çalıştı.

Hem kendisine hem eşine 6 yıl 10 ay hapis cezası verilen gazeteci Murat Akkurt, 12 Şubat 2019’da tahliye olduktan sonra artık Türkiye’de yaşam hakkı tanınmadığını anlayınca ülkesini terk etmeye karar verdi. Akkurt, oğulları çok küçük ve kızları ise epilepsi hastası olmasına rağmen bu kararı vermek zorunda kaldığını söylüyor.

Ege’yi, 12 bin TL’ye satın aldığı 4 metrekarelik botla geçen Akkurt ailesinin ölümü göze alarak yaptığı 3,5 saatlik yolculukta ve Çeşme’de geçirdikleri üç günde bütün aile fertleri kendilerine dayatılan zorunlu sürgünün acısını iliklerine kadar hissetti.

YOLDA MOTORUMUZ BOZULDU

Murat Akkurt: “Başka şansımız yoktu. 4 metrekare büyüklüğünde bir bot aldım. Hanım, ben ve 4 çocuk. Can yelekleri, oltas vs. hepsine 12 bin TL verdim. Önce Çeşme’de kamp çadırı kurduk. Üç gün botu kullanmayı öğrendim. Geçiş için denemeler yaptım. 10 Temmuz 2019 saat 13.00’te bota bindik. Yolda motorumuz durdu. Allahtan ufak oğlanlar bota biner binmez uyudu. Adaya inince uyandılar. Sakız Adasına geçtikten sonra feribotla Atina’ya gittik. O dönemde İsveç’te yayınlanan Göteborg gazetesi tek başımıza Ege’yi geçtiğimiz ve gazeteci olduğum için bizimle röportaj yaptı.”

Muzaffer Said (6) ve Yunus Enes (5) bota biner binmez uyuyakaldılar. Hayatlarını değiştiren bu yolculuğu uykularında geçirdiler, gözlerini bir daha Sakız Adası’nda açtılar.

Yunanistan’a geçtikten sonra 26 Ağustos 2019’da Lüksemburg’a giden Murat Akkurt, ailesine 14 Ocak 2020’de kavuşabildi. Songül Akkurt ve çocukları 4 ay sonra aile birleşimiyle Lüksemburg’a geldi ve ilk hatıralarını hep birlikte Moien (Merhaba) anıtının önünde çektirdiler.

Avrupa’nın en küçük ülkelerinden Lüksemburg’a sığınan Akkurt ailesinin yaşadıklarını sunuyoruz.

MURAT AKKURT: DİZLERİM MORARANA KADAR DİZ ÇÖKTÜRDÜLER“

2012’ye kadar 5 yıl İzmir’de çalıştım. Ondan sonra 4 yıl Afyon’daydım. Cihan Medya Dağıtım’a bağlı olarak görev yapıyordum. Yaptığım haberleri Cihan Haber Ajansı geçiyordu. Muhabirlik, gazete dağıtımı, abonelik her işle ilgileniyorduk. 15 Temmuz’dan sonra işsiz kaldık. Antalya Manavgat’ta bir fitnes salonunda iş buldum. 6 Kasım 2017’de Manavgat’ta kaldığım eve operasyon yaptılar.

Afyonkarahisar Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele (TEM) Şube Müdürü Arif Alpaslan Afyon’dan özel olarak üç ekiple gelmişti. Saat 20.00’di. Kapıyı açınca yaklaşık 10 kişi üzerime çullandı. Koluma kırarak ters kelepçe takmaya çalıştı. Halbuki direnme gücüm yoktu. Benim ayağımda platin var. 2007’de bağlarım kopmuştu. 3 saate yakın diz çöktürdüler. Darp ettiler, kafama vurdular. Platin olduğu için dizim morarma derecesine geldi.

SOL KULAĞIMDA CİHAZ VAR DEYİNCE SAĞ TARAFIMA VURDULAR

2014 yılında iki kulağımdan operasyon geçirdim. Kulak zarı çökmesi olmuştu. Sol kulağıma işitme cihazı verildi. Bunu söyleyince sağ tarafıma vurmaya başladılar. Cihaz kırılırsa iz bırakmamak için herhalde. Evde dağıtmadıkları, sigara izmariti atmadıkları, tükürmedikleri yer kalmamıştı. Önce Manavgat’a, oradan da Afyon’a götürdüler. Eşimle, kızımla tehdit ettiler. Akla hayale gelmeyecek şeyler söylediler.

KARAKOLUN ALTINDAKİ İŞKENCE ODASI

Afyon’a gelince ikinci gün Arif Alpaslan’ın odasına götürdüler. Beni orada da dövdüler. Sonradan ismini öğrendiğim Mehmet adında sarışın bir polis kafama vurup duruyordu. Ayaklarıma, kafama darp aldım. Doktora bu darpları söyledim. Doktor ‘Vücudunda herhangi bir yaralanma, kanama yok, sağlam raporu vereceğim’ dedi. Karakolun altındaki işkence odasına götürmediler. Dirensem belki de götüreceklerdi. Cezaevindeyken orada işkence gören 4 kişiyle tanıştım. Onlar anlatmıştı.

KOMİSER TEOMAN YAMAN İLE İLK KARŞILAŞMA

Arif Alpaslan’ın odasından çıktıktan sonra komiser Teoman Yaman ile kapıda karşılaştık. O dönemde sosyal medya kullanmadığım için kendisini tanımıyordum. ‘Konuştu mu bu?’ diye sordu. Yok cevabını alınca, beni iki omzumdan tutarak ‘Sen niye konuşmuyorsun, beni tanımıyor musun?’ dedi. Ben de “Tanımıyorum.” dedim. “İyi düşün, iyi bak.” dedi. Tekrar tanıyamadığımı söyledim. ‘Ben Afyon’da çalışırken siz yoktunuz.’ dedim. ‘Onu demiyorum. Sosyal medyada yazılıyor ya, işkenceci bir Teoman var ya, kadınların orasına, burasına bir şey batıran (emniyette sorgulanan bazı kadınlar kendilerine iğne batırıldığını söylemişti), kadınlara, erkeklere bir şey (işkence) yapan, o Teomanım ben. Sen beni nasıl tanımazsın, sen gazetecisin.’ deyip durdu.

O an içimden keşke bir cihaz olsa da söylediklerini kaydedebilsem dedim. Açık açık işkence yapmakla övünüyordu. İşkence zaman aşımına uğrayan bir suç değilmiş, bir gün ben de yakalanacakmışım, yargılanacakmışım, 10 yıla kadar hapis cezası alacakmışım, bekliyorum diye alaylı konuşmalar yapıyordu.

“İFADE VERMEDİĞİM HALDE, KAĞIT İMZALATTIRMAYA KALKTILAR”

Sonra beni sorguya aldı. Mahkemeye giderken yanımızda olan polis de oradaydı. ‘Bana 300 isim say, sende bu kapasite var’ dedi. İstedikleri bilgileri alamayınca önüme bir kağıt koydular. İfademmiş. O zaman avukat geldi. Avukat, ‘Bu kağıdı imzala, eşinle birlikte gideceksin’ dedi. Ben ifade vermedim ki, dedim. Parayla tuttuğum avukat beni sırtımdan vuruyor. Teoman Yaman avukata, ‘Sen git biraz dolaş gel, biz ifadeyi tekrar alalım dedi. Avukat, ‘Ben gidersem bunu öldürürsün’ dedi. Sonra ifademe başladılar. 3 saate yakın ifade sürdü.

ARKAMDA EŞİMİ GÖRÜNCE AĞLAMAYA BAŞLADIM

Songül Akkurt Mart 2018’de yaptıkları ziyaret gününü anlatıyor: Muzaffer Said o gün gardiyanlara ‘Babamı artık serbest bırakın’ diye ağlamıştı. Gardiyanlar da hiçbir şey yapamadıkları için sessizce inşallah diyebilmişti.

Gözaltında kaldığım süre boyunca her gün 3-4 saat duvara dönük ayakta bekletiyorlardı. Arkadan gelen geçen vuruyordu, çaycı bile. 4. gün eşimi getirmiş ve arkama oturtmuşlar. Ona seyrettirmişler. Eşim daha sonra bana “1 saat sana ağlayarak baktım.” dedi. Ben onun getirileceğini hiç düşünmemiştim. Bana otur dediler, zannettim ki iyi niyetle otur diyorlar. Meğerse eşimi göstermek için oturtuyorlar. Eşimi karşımda görünce çok kötü oldum. Dört gün dayak yemişim, gecem gündüzüm birbirine karışmış, 4 metrekarelik yerde 7 kişi kalıyorduk. Eşimi de karşımda görünce duygularım boşaldı, ağladım. Eşim, ‘Niye ağlıyorsun, başını dik tut, biz bir şey yapmadık. En kötüsü ölümüz çıkar, sonuçta ahirete giden bir yol burası’ deyince kendimi biraz toparladım.

EŞİMİN DURUŞU BANA GÜÇ VERDİ

Ondan sonra artık benimle değil, eşimle uğraşmaya başladılar. Eşime ‘Kocana söyle bildiklerini anlatsın. Bu gazetenin (Zaman) işlerinin nasıl yürüdüğünü, bölge yapılanmasını hepsini anlatsın yoksa çocuğunu göremeyeceksin’ diye tehdit ettiler. Eşimin duruşu bana güç verdi. Önüme liste koydular, imzalamadığım için bunlar başıma geldi.

HAKİMİ AZARLAYAN POLİS

Mahkemeye çıkarıldık. Ben tutuklandım, eşim serbest bırakıldı. 20-25 yaşlarında bir polis memur eşime kelepçe takmaya çalıştı. Bırakıldığını söyleyince, direkt hakime ‘Songül Akkurt’u nasıl bırakırsın’ deyip birkaç telefon görüşmesi yapıp serbestsin git işte diye bağırarak eşimi gönderdi. Buna belki kimse inanmaz ama gözlerimle gördüm, kulaklarımla duydum. Hakime sen bu kararı nasıl verirsin diyen kolluk kuvvetlerimiz var.

12 KİŞİLİK KOĞUŞTA 51 KİŞİ

16 ay Afyon Cezaevinde kaldım. İlk önce camsız penceresiz geçici koğuşa konuldum. Tahtadan bir tuvalet vardı. Altı iki karış açık. Üstten açık. Kullanmaya korkuyorduk. 12 kişilik koğuşta 51 kişi kaldık, 16 ay bu şekilde geçti.

CEZAEVİNDE YÜRÜYEMEZ HALE GELDİM

Hapse girdikten sonra darplardan sağ kulağımda da işitme kaybı oluştu. Ona da cihaz taktılar. Kronik uyku apnesi rahatsızlığım vardı. Geceleri uyuyabilmek için elektrikli bir cihaz kullanıyorum. O cihazı alabilmek için 12 ay uğraştım. “Hayati önemi vardır” diye raporum olmasına rağmen, raporda makinesiz bu kişi ölebilir yazmasına rağmen vermediler. Sürekli kapalı ve güneş görmeden yaşadığımız için platin olan bacağımda kireçlenme oldu. Diğer bacağıma da sirayet etti, yürüyemez hale geldim.”

SONGÜL AKKURT: O ANI NASIL ANLATABİLİRİM, BİLMİYORUM

Eşim gözaltına alındığında oğlum Yusuf Enes 5 aylıktı. Polisler evi kıyafet getirmemiz için aradı. Oğlumu alıp eşimin yanına gittim. Kıyafetleri aldılar, beni bıraktılar. O gün bir avukat tuttum. Avukat Halil bey beni ertesi gün saat 15.30-16.00’ya yakın aradı. Eşimin yanına emniyete gideceğini, benim de gelmemi söyledi. Çocuğu emzirmem, bakımını yapmam, uyutmam gerekiyor, ben gelmezsem olmaz mı dedim. Çok ısrar etti, ‘Eşinle görüştürecekler, görüşmek istemiyor musun?’ dedi. Ben de onu görmek ümidiyle oğlumu alıp gittim.

“PARAYLA TUTTUĞUMUZ AVUKAT BENİ POLİSE GÖTÜRÜP TESLİM ETTİ”

Önce Halil bey girdi içeriye. 2-3 dakika sonra ‘Songül hanım gel’ dedi. Eşim duvara dönük duruyordu. Yanına gitmeye çalıştım. Bir polis bana “Hopp Songül hanım nereye? Ne oluyor? Turuklusun.” dedi. O anı size nasıl anlatayım bilmiyorum. Çok şaşırdım, elim ayağım titredi. Avukatın zaten haberi var, polisle işbirliği yapmış. Bir arkadaşımın avukatıydı. Bütün herkesi etkin pişmanlıktan yararlanması konusunda baskı yapıp çıkartan bir avukat olduğunu sonra öğrendim. Beni eliyle götürüp teslim etti.

Sonra polisler çocuğu, dönen ofis sandalyelerinden birinin üzerine bırakmamı söyledi. Düşebilir dedim. Hiçbir şey olmaz, çabuk oraya bırak dediler. Ben o panikle bıraktım. Bırakmamla oğlum kendini geriye doğru attı, düşüyordu, son anda yakaladım. Üzerimdeki eşyaları bırakmamı söylediler. Sadece kimliğim ve telefon vardı. Oğlumu arkadaşım geldi aldı. Kayınpederimi aramışlar, çoğu gelip al, gelmezsen esirgeme kuruma vereceğiz dediler.

“6 SAAT EŞİMİ İZLETTİRDİLER”

Eşim duvara dönüktü. Sonra ifadesini almaya götürdüler. Geri geldiğinde karşıma oturttular. Orada benim de gözaltında olduğumu anladı. Sürekli içeriye ifadeye götürüyorlardı, geri getiriyorlardı, bağırıyorlardı. İfade alma şeklini görünce çok korktum. Saat 16.00’dan gece 23.00’e kadar eşimi o vaziyette izlettirdiler bana.

“KERMESE GİTMEDİN Mİ, MANTI YAPMADIN MI, BURS VERMEDİN Mİ?”

İfademi alırken ilkokul mezunu olduğumu söyledim. Şaşırdılar. ‘Cemaat yüksek okul mezunu insanlarla ilgilenir, sen bunların hiçbirini karşılamıyorsun. Adliye önündeki protestolara katılmadığına emin misin, kermese gitmedin mi, mantı yapmadın mı, burs vermedin mi’ diye sorular sordular. Avukat da ‘Kızım söyle, 4 çocuğunun yanına git, yoksa onlar çocuk esirgemeye gidecek, pişmanım de” dedi. Hiçbir şey yapmadım, yapmadığım şeylerden de pişmanlık duymuyorum, dedim.

“ÇOCUĞUMU EMZİREMEDİĞİM İÇİN AĞRIDAN UYUMADIĞIMI BİLİRİM”

Çocuğunu 2 saatte bir emzirebilirsin dediler ama getirmediler. 4 gün boyunca ağrıdan sabaha kadar ağladığımı çok iyi bilirim. Sütü sağacak bir yer de yoktu. Çünkü lavabo ve tuvalet direkt kameraların karşısındaydı. Çok bir pis ortamdı. Nezarette tek ben vardım.

“O SOĞUKTA OĞLUMUN ZIBININI ÇIKARDILAR”

Eşim tutuklandığında biz İzmir’de kalıyorduk. 5 aylık oğlumla beraber eşimi ziyarete gidebilmek için o soğuklarda gece 02’de otobüse biniyordum, sabah 6’da orada oluyordum. 7’de görüş için sıraya giriyordum. 11’de görüş. İlk başlarda bebeğimin zıbınını her şeyini çıkarttıyorlardı o soğukta. Üzerine sadece mantosunu giydiriyordum. Bere, atkı, şapka, battaniye yasaktı. Üşüyordu çocuk, zorlanıyorduk. Bizi de iç çamaşırımıza kadar arıyorlardı. Ped’lerin içini açıp baktıkları zamanlar oldu. Zaten 3-4 arama ve x-ray’den geçiyorduk.

“KIZIM BU SEBEPLE BABASINI ZİYARETE GİTMİYORDU”

Kızım bu sebeple babasının yanına gelmek istiyordu. Kızımın saçları çok gür. Topuzunun arasına bir şey saklarlar diye her seferinde saçını açtırıyorlardı. Bundan dolayı gelmek istemiyordu. Hatta bir arkadaşımın kızı bu sebepten saçlarını kısacık kesti. O kadar bunaldı ki artık çocuk. Muzaffer Said, gelişim bozukluğu yaşadı bu süreçte. Ne kilo aldı ne boyu uzadı. Doktor sebebinin psikolojik olduğunu söylemişti. 6 yaşında ama çok zayıf. 4 yaşında zannediyorlar.

“AİLEDE HİÇ KİMSE YÜZME BİLMİYOR”

7 Ağustos 2019’da Çeşme’ye gittik. Karşıya bakıyorum, Yunan Adaları çok yakın görünüyordu. Geçeriz inşallah diye düşünüyorum. Ben denizden çok korkuyorum. Yüzme bilmiyorum. Ailede hiç kimse yüzme bilmiyor ve herkes de sudan korkuyor. Orada çadır kurup 3 gün geçiş için hazırlık yaptık. Eşim günde 3-4 kez kullanmayı öğrenmek için denemeler yaptı. Çocukları da gezdiriyordu. Amaç gezmek değil de biraz daha açılınca yol ne gösterecek onu öğrenebilmekti.

“ANNE GİTMEYELİM, BEN ÇOK KORKTUM, YAPAMAYACAĞIM”

İlk gün bota, iki kızım ve büyük oğlum bindi. Küçük oğlum ve ben kıyıda kaldık. Döndüler. Küçük kızım yanıma geldi. Eli kasılmış, yüzü bembeyaz. İki kızımda da epilepsi var. Atak geçiriyor sandım. ‘Anne çok korktum, ben yapamayacağım, gitmeyelim. Başka bir yolu yok mu’ dedi. Onu öyle görünce cesaret geldi bana. Babanız bot aldı, kullanmayı öğrenecek ve bizi geçirecek diye onları o şekilde motive ettim. Başka sansımız yoktu.

BİR DALGA GELDİ, BİZİ HAVAYA KALDIRIP İNDİRDİ

Bir gün ben de eşimle deneme için çıktım. Bayağı ileri gitmişiz. Etrafta ada vs yoktu. Sonra bir dalga geldi. Bizi yukarı kaldırdı ve yere indirdi. Yani o anı hiç unutamıyorum. Hala elim ayağım boşalıyor. Bildiğim ne dua varsa okudum herhalde. Çok korktuk. Dalga geldiğinde botu ne tarafa çevirmemiz gerekiyor vs. bunları hep internetten öğrendik. Eğri bir şekilde dalgaya sürmemiz gerekiyormuş. Geçiş yaptığımız gün de aynı şekilde yine bir dalga geldi. Bir turist teknesi vardı uzakta, onun dalgası.

ÖLÜME GİTTİĞİMİZİN FARKINDAYDIK

Maden, Yeni, Aksoy, Akçabay aileleri gibi ölüme gittiğimizin farkındaydık. Eşim hepimizin beline ip bağladı. Birimiz düşerse destek olalım diye yaptığını söyledi. Oysa eğer ölürsek hepimiz bir yerde olalım diye bağlamış. Açıktayken motorumuz bozuldu. O anda da aşırı korktum. Eşim çalıştırmaya uğraşıyor, paniklediğini de bize belli etmemeye çalışıyor. ‘Motor ısınmıştır ondandır’ diyor çocukları korkutmamak için… Su bizi geri geri itmeye başladı. Sonra Elhamdülillah çalıştı. Yolda ne Yunan ne Türk sahil güvenliği, ne bir balıkçı teknesi denk gelmedi. O da bizim şansımızdı. 3,5 saat sonra Sakız Adası’na çıktık. Sonra feribotla Atina’ya geçtik. Eşim 26 Ağustos 2019’da, ben çocuklarla aile birleşimiyle 14 Ocak 2020’de Lüksemburg’a gelebildik. Şimdi kamptayız. Oturum işlemlerimizin sonuçlanmasını beklerken dil öğreniyor ve buradaki hayatımıza alışmaya çalışıyoruz.

Exit mobile version