Site icon International Journalists

Gazeteci Gültekin Avcı’nın Avukatı Fikret Duran: “Tutukluluk artık yaşam mücadelesine dönüştü”

Gazeteci Gültekin Avcı, 18 Eylül 2015 Tarihinde gözaltına alınıp tutuklandı. Bu süre içinde 2 kez tahliye edilmesine rağmen hakkında yürütülen sosyal medya kampanyasıyla yeniden tutuklanan Avcı, 7 yıl 9 aydır halen tutuklu.  Gazeteci Avcı’nın avukatı Fikret Duran, bir açıklama yaparak Avcı’nın durumu hakkında bilgi verdi. “Tutukluluğu artık bir yaşam mücadelesine, insanlık dramına dönüştü.” diyen Duran açıklamasında şunları kaydetti:

Avcı, tutuklandığı zamanlarda yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle ağır ilaçlar kullanıyordu. İlacını zamanında alamadığı zamanlarda halsizlik, dengesizlik sorunları yaşıyordu.

Buna cezaevi görüşlerinde sık sık şahit oldum.

Suçsuz yere tutuklanması nedeniyle yaşadığı elemden sağlık sorunları arttı. Üstüne panik atak da başladı. Sık sık bayılıyor, düşüyor. Düşünce de yüzünü, kafasını duvara, cezaevi koğuşundaki masaya, diğer eşyalara çarpıyor.

Alması gereken bir ilaç, cezaevi yönetimi tarafından ısrarla verilmiyor.

Bir de halsizlik veya bayılma durumunda düşmenin etkisini azaltabilmek için bir baston istiyor.

Baston da verilmiyor.

Sık sık düşmesi nedeniyle yüzünde, kafasında şişler ve yaralar oluştu.

Bu durum aylardır devam ediyor.

Herkes aile görüşünde fotoğraf çektiriyor.

Sırf Avcı’nın yüzündeki yaralar resimlerde görülmesin diye, ailesiyle resim çektirmesine izin verilmiyor.

Gültekin Avcı neyle suçlanıyor?

Dosyası baştan sona akıllara ziyan.

Avcı, yazdığı 6 köşe yazısı ile “Muta nikahını kötüleyerek toplumda algı operasyonu yapmakla” suçlanıyor. İddianamede 6 köşe yazısından başka hiçbir şey yok.

Baştan söyleyelim, hukukta algı operasyonu yapmak diye bir suç yok.

Bu yazılarıyla, muta nikahını kötüleyerek dönemin başbakanını ve hükumet üyelerini itibarsızlaştırmış ve kendilerini savunamayacak duruma düşürmüş..!

İddianamesinde bundan dolayı 2 müebbet ve +15 sene cezalandırılması istendi.

Bu yazıların hiçbirinde isim geçmiyor, hiç kimse hedef gösterilmemiş.

Yazılar yazıldıktan sonra 2 sene geçmiş, soruşturma açılınca sıraya girip şikayetçi olan bu isimlerin hiçbiri şikayetçi olmamış, tazminat davası açmamış.

Şikayetçi olanlar arasında o gün bakan olup, bu günün demokrat (!) parti liderleri de bulunuyor.

Soruşturmadan nasıl haberdar olduk?

Fidel Okan adlı bir kişi, Twitter hesabından Gültekin Avcı hakkındaki savcılık dosyasından sayfalar paylaşarak tutuklanacağını iddia ediyor. Dosyaya ait evrakları da hesabından paylaşıyor.

Bunun üzerine avukatları olarak soruşturmayı yürüten savcı İrfan Fidan’a gidiyoruz. Fidan o zamanlar düz savcı. ‘Avcı gelip hakkındaki iddialarla ilgili ifade vermek istiyor’ diyoruz.

Savcı “Böyle bir şey yok’ cevabını verince ‘Bak diyoruz Twitter hesaplarında belgeler paylaşılıyor, bu kişiler bu gizli soruşturma belgelerini nasıl, kimden alıyor? Soruşturma bizden neden saklanıyor diye soruyoruz.

Bunun üzerine ‘Siz şimdi gidin, ben gerekirse davetiye yazar, ifadeye çağırırım’ cevabı alıyoruz.

Avcı, İzmir’e dönüyor.

Savcı neden kumpas kursundu ki?

Aynı savcı, 2-3 gün sonra İstanbul’dan İzmir’e operasyon için polisleri gönderiyor. Avcı’nın evinin önünde pusu kurduruyor, Cuma Namazına giderken, gözaltına aldırıyor.

Avcı İzmir’den İstanbul’a getiriliyor, 4 gün Vatan Emniyette bekletiliyor. Ne emniyet ne de savcılık ifade alınmıyor, doğrudan tutuklanması için Sulh Cezaya gönderiyor.

Tutuklanması ayrı bir garabet

Hâkim Dursun Karaçalı ile husumeti bulunuyor. Karşılıklı davalık durumdalar.

Sebebi de Avcı’nın yazdığı bir yazıdan alınan Karaçalı’nın şikâyette bulunması.

Gültekin Avcı birkaç ay önce bir köşe yazısı yazarak Sulh Ceza Hakimliklerini eleştiriyor.

Bunların tek misyonunun hükumetin istediği kişileri tutuklama ve tutukluluklarına devam ettirme mahkemeleri olduğunu söylüyor.

Dursun Karaçalı adlı Hâkimin şikâyeti nedeniyle İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesinde dava açılıyor ve 1 ay sonra da duruşması var. Avcı’nın cezalandırılması isteniyor.

Dosyanın müştekisi Hâkim Dursun Karaçalı, sanık Gültekin Avcı.

Duruşma salonuna giriyoruz, hâkim koltuğunda Dursun Karaçalı’nın oturduğunu görüyoruz.

Karaçalı, birkaç ay öncesine kadar Aile Mahkemesi Hâkimliği yapan biri. Uzmanlık alanı Aile Hukuku.  Onca ceza hâkimi dururken 2. Sulh Ceza Hakimliğine oturtulan bir yandaş.

Siz bu dosyaya bakamazsınız, Avcı ile husumetiniz var, tarafsız olamazsınız dosyadan çekilin diyoruz. Redd-i hâkim talebinde bulunuyoruz. Ceza Usul yasası çok açık. Tarafsızlığı şüpheli hale gelen hâkimin dosyadan çekilmesi gerekir.

Karaçalı, önce aralarındaki davayı inkâr ediyor. Sonra iddianameyi, duruşma davetiyesini gösteriyoruz. O andan itibaren tek yapması gereken, derhal dosyadan çekilmek.

Salondan çıkıp, geri dönüyor. Sonra “Ben karar vereceğim” deyip, Avcı’yı tutukluyor.

Tutuklanma gerekçelerinden biri kaçma şüphesi.

Hakkında 2 müebbet+15 yıl hapis cezası istenen bir gazeteci, savcının ayağına geliyor, savcı ise şimdi git, bugün ifadeni almayacağım deyip gönderiliyor. 1 hafta kaçma şüphesinden tutuklanıyor..!

Tutuklamanın ikinci gerekçesi organize sahtecilik ve yalan ürünü oluşturulmuş.

Avcı, bu dosyada polisler ve polis amirleri de yargılanıyor.

Kendisi bu polislerden hiçbirini tanımıyor, bir araya gelmemiş, telefon konuşması olmamış. Buna rağmen, polisler örgüt üyesi, Avcı bu sözde örgütün yöneticisiymiş.

İrtibatlı göstermek için polis göz göre göre sahtecilik yapıyor.

Operasyonda görevli iki tane polis ile Avcı’nın telefonda konuştuğu ve bu sayede polislere operasyon talimatı iddia ediliyor. Akıllara ziyan bir iddia…!

Ama o polislerle Avcı arasında böyle bir konuşma gerçekleşmemiş.

Avcı İzmir’den İstanbul’a geldiği zamanlarda kendisini havaalanından alması için zaman zaman bir taksi şoförünü arayıp, iniş saatini bildiriyor. Bu konuşma, aynı isimdeki bir polisle yapılmış gibi gösteriliyor ve bundan dolayı Avcı tutuklanıyor.

Bu taksi şoförü, daha sonra gazetelere konuştu, gerçeği anlattı ama durum değişmedi. Çünkü tutukluluğunu sürdürecek başka bir gerekçe bulunamadı..!

İkinci konuşma ise Mehmet Akif Okur isimli bir akademisyenle Avcı arasında gerçekleşmiş.  Bu konuşma da, polis müdürü Mehmet Akif Üner ile yapılmış gibi gösterilmiş. Kimlik numaralarından, ikisinin aynı kişi olmadığı zaten görülüyor.

Can Dündar ve Erdem Gül’ de yakın tarihlerde tutuklanmıştı.

Medya bunlara destek verdi, olması gereken de buydu.

Fakat Gültekin Avcı, Hidayet Karaca ve Mehmet Baransu gibi görmezden gelindi.

Bunları gazeteci saymıyorlar. Hatta, insan yerine koymuyorlar.

Basındaki bu ilkesizlik ve ayrımcılık, otoriter rejime verilen destek anlamına gelir. Avcı’nın yazdığı 6 köşe yazısını sözde muhalif Türk medyası da belli ki silah ve mühimmat sayıyor.

Otoriter rejim açısından bundan daha yarayışlı bir nimet olur mu?

Nitekim bu ikiyüzlülük, otoriter rejimi besledi ve bu günlere getirdi.

 

 

 

Exit mobile version