Site icon International Journalists

Eşim gazetecidir, kimsenin kirli siyasetine kurban olmak istemiyoruz

Tutuklu gazeteci Aziz Oruç, 7 ay sonra ilk kez pazartesi günü mahkemeye çıkacak. Eşi Hülya Oruç’un istediği tek bir şey var: Adil yargılama.

Bold Medya’dan Sevinç Özarslan’ın haberine göre Ermenistan üzerinden Avrupa’da gitmeye çalışırken gözaltına alınıp önce İran’a sonra da Türkiye’ye gönderilen gazeteci Aziz Oruç, 7 ay sonra ilk kez 21 Temmuz 2020 Pazartesi günü hakim karşısına çıkacak. Kapatılan Dicle Haber Ajansı’nda (DİHA) çalıştığı için yoğun baskı altına alınan Oruç, 2017 yılında Süleymaniye’ye gidip mesleğine orada devam etti. Artı TV, Yeni Yaşam gazetesi ve Medya Haber için çalıştı.Süleymaniye’deki şartların kendisi ve ailesi için uygun olmaması nedeniyle Aralık 2019’da ailece Avrupa’ya gitmeye karar verdiler. Önce Aziz Oruç pek çok gazeteci gibi mülteci olmak için umut yolculuğuna çıktı. Ancak peş peşe zorluklarla karşılaştı.

Elindeki 8 bin euroyu bir umut tacirine kaptırdı. Ermenistan’da gözaltına alınınca geri kalan 10 bin doları da gitti. Ermenistan’da işkence gördü. İran’da idamla yargılandı. Ağrı sınırında soğukta karın üstünde bir gün çırılçıplak bekletilen Oruç, İran askerleri tarafından Türkiye’ye tellerden atılınca İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından terörist ilan edildi. Yedi aydır eşinin gazeteci olduğunu ispat etmeye çalıştığını söyleyen Hülya Oruç’un, istediği tek bir şey var: Adil yargılama.


BİRAZ VİCDAN İSTİYORUM

“10 bin dolar paramızı kaptırıp gündeme terörist diye geldik. Başkaları yapınca mülteci, biz yapınca terörist. Eşim gazetecidir, kimsenin kirli siyasetine kurban olmak istemiyoruz. Vicdanımızı kaybettik, biraz vicdan istiyorum.” diyen Oruç, Bold’a konuştu.
Eşiniz 7 aydır hapiste, onunla en son nerede, nasıl ayrıldınız?

Eşimle en son Süleymaniye’de 1,5 ay beraberdik. Ermenistan’a yola çıktı, ben de çocuklarımla Diyarbakır’a geldim.

Nasıl tanışıp evlendiniz?

Üniversite arkadaşlarım sayesinde tanıştk. O Pamukkale Üniversitesi maliye, ben Trakya Üniversitesi güzel sanatları mezunuyum. Geleneksel el sanatları okudum. Cami, kilise içindeki süslemelerin restorasyonuyla ilgilendim. O dönemde okulun bahçesinde çıkan bir kavgada Aziz cezaevine girmişti. Mektuplaşmaya başladık. Mezun olduktan sonra bir restorasyon firmasına girdim. Firma beni Ulu Camii ve Cemilpaşa Konağı’nın restorasyonu için Diyarbakır’a yolladı. Oranın kalemişlerini yapıyorduk. Eşim de o sıra cezaevinden çıkmıştı. O gün bugündür beraberiz. 2015’te evlenmeye karar verdik. Diyarbakır’a yerleştik.

Sonra niye ayrıldınız? Siz Diyarbakır’da, o Süleymaniye’de.

Sur’da olaylar başladığı dönemde sürekli gözaltına alınıyordu. Muhalif bir yerde çalışınca doğal olarak göze batıyorsunuz. Eşim bundan çok bunaldı. Türkiye’den ayrılmak istediğini söyledi. Yurt dışı yasağı olduğu için Avrupa’ya gidemiyordu. “Nereye gideceksin?” dedim. Eylül 2017’de Irak’a, Süleymaniye’ye gitti. O zaman 5 aylık bebeğimiz vardı, 3 aylık da hamileydim. Kızımı 33 haftalık dünyaya getirdim.

O halde tek başınıza nasıl kalabildiniz.

Eşim gittikten sonra ailesinin evine kaç kere baskın yaptılar. Dağa gitmiş diye. Kardeşini, babasını alıyorlar. Nereye dağa gitmiş.

Nereye gitmiş, siz niye yanına gitmediniz?

Ben gidip geliyordum Süleymaniye’ye. Kocamı görüyordum. Eşim Kürt olmasına rağmen Irak’a alışamadı. Ben de alışamadım. Gidenler bilir. Ortadoğu çok farklı bir kültür. Çok zorlandık. Ondan sonra eşim dedi ki, Avrupa’ya gideceğim. Varımızı, yoğumuzu her şeyimizi sattık. İnanın sandığımdaki çeyize kadar her şeyimizi sattık.

Ne kadar bir para etti?

8 bin euro oldu ama geçen yıl mayıs ayında bir umut taciri tarafından dolandırıldık. Adam paramızı kaçtı gitti, ortalıkta yok. Irak’tan Avrupa’ya geçmek için. Sonra eşim başka birini buldu. Ona da 10 bin dolar verdik. O da götüremedi.
3 yaşında Aren adlı bir oğulları, 2 yaşında Mira adlı bir kızları bulunan Oruç çifti, en son 4 Mart 2020’de Ağrı Patnos Cezaevinde görüştüler. Bu fotoğrafı da o zaman çekindiler. Dört aydır çocuklarının babalarını göremediğini söyleyen Hülya Oruç, fotoğrafın eline yasak nedeniyle ancak geçtiğimiz ay ulaştığını söylüyor.

Niye götüremedi?

Eşim Ermenistan’da yakalandı, İran’a iade edildi. Ermenistan’da bir gün tuttular. Eşim gazeteci olduğunu, yurt dışı yasağı bulunduğu için bu yola başvurduğunu söyledi ama sabaha kadar Aziz’i hem dövüp hem darp ettiler hem de cinsel istismarda bulundular. Ermenistan’da biz suç duyurusunda bulunduk. Ermenistan kabul etmedi. Rus askerler yapmıştır dediler. Ermenistan hükûmeti sınırı korumak için Rusya’da polis ya da asker desteği istiyormuş.

İstismar derken, ne yapmışlar?

Aziz, hapse girdikten sonra mektubunda anlatmıştı. “Gözümün önünde eşime cinsel istismarda bulundular” demişti. Daha fazlasını söyleyemiyorum. Hakkımı zerre kadar helal etmiyorum bunları yapanlara. Sabaha karşı eşime işkence ediyorlar, hem darp hem psikolojik. Sonra eşimi İran’a teslim ediyorlar.

İran’da neler yaşamış?

Orada herhalde iyi birine denk geldi. Eşim beni gece saat 12 gibi aradı. Ben yakalandım, Avrupa’ya gidemiyorum, beni kurtarın. Beni İran’a teslim ettiler. Nerede olduğumu bilmiyorum, dedi. Tabi biz 2 gün eşime ulaşamadık. Kesin öldürdüler diye düşünmeye başladık. İran ya Türkiye’ye teslim ediyor ya da öldürür dediler. Her şeye hazırlıklı olmamı söyledi arkadaşları.

Eşinizin öldüğünü düşünerek yaşamak ne kadar zor.

İkinci gün sabaha karşı saat 3’te tekrar aradı. “İran beni sınırda, tellerden Türkiye’ye attı, çırılçıplağım, üstümde sadece çamaşır var. Beni kurtarın, ölüyorum, dedi. İran’da önce mahkemeye çıkartmışlar, idam cezasına çarptırmışlar. Sonra para cezasına dönüştürsek ödeyebilir misin diye sormuşlar. O da öderim, demiş. Cebindeki paranın hepsini almışlar. Sonra zannediyor ki resmi bir şekilde beni ya Süleymaniye’ye ya da Türkiye’ye teslim edecekler. Bir dağ başında götürüyorlar.

Nereye dağ başına?

İran-Türkiye sınısında Ağrı sınır kapısının gözüktüğünü söyledi. Eşim ben böyle gitmeyi kabul etmiyorum diyor. Mahkemeye çıktım, ülkemin askerine, polisine teslim edin. Öldürüleceğini düşünüyor. Sonra İran askerlerinden biri silahını çekiyor ‘ya buradan sınırı geçersin ya da seni vururum’ diyor. Ertesi gün televizyonda Süleyman Soylu, İran’dan Türkiye’ye giriş yapan terörist yakalandı, dedi. Eşime ‘terörist’ damgası vurmak için bilerek bu şekilde gönderdiler. İran le Türkiye’nin anlaştığını düşünüyorum.
Yani terörist demek için planlı mı yapıldığını düşünüyorsunuz?

Evet tabi ki.. Eşim Doğu Beyazıt’tayken beni aradı. HDP İlçe Başkanı almış onu. Benim telefon konuşmama bakabilirsiniz, eşim zatürre olmuş, Diyarbakır’a gelmeye çalışıyorum diyor, yolda çevirme olursa polis beni alır. Üç yıldır bu ülkede yokum, haberin olsun ama benim önce iyileşmem, hastaneye yatmam lazım. Çünkü bir gün boyunca çırılçıplak karın üstünde bekletildim, dedi. O kadar kirli bir siyaset yapılıyor ki, İran’dan Türkiye’ye terörist geldi denildi. Eşimin iddianamesine bakarsanız sınırdan atıldığı dakikanın görüntülerinden yakaladıkları ana kadar bütün görüntüler ellerinde var. Bütün telefon konuşmaları var. Kolluk kuvvetlerine teslim olmaması şahsın örgüt üyesi olduğunu göstermektedir diye yazılmış. Neyin örgüt üyesi. Ne yaparken yakaladınız ki! Zaten çırılçıplak yakalandı.

Gözaltında ne kadar kaldı? Orada herhangi bir şey yapıldı mı eşinize?

Eşim 8 gün Doğu Beyazıt’ta gözaltında kaldı. 8 gün boyunca neden yurt dışına kaçmaya çalışıyorsun, dağda ne kadar kaldın, ne kadar savaştın, hangi örgüt adına savaştın bunları sormuşlar. Yaşama hakkı mı tanınıyor? Herkes terörist. İddianamede de görürsünüz eşim karakol ifadesinde de savcılık ifadesinde de susma hakkını kullandı. Çünkü psikolojik baskı yapıldı. Kendi hazırladıkları ifadeleri kabul ettirmeye çalışmışlar.

Mahkemede ne konuştu?

Mahkemede suçlamaları kabul etmiyorum, Avrupa’ya gitmeye çalışırken umut tacirleri tarafından burada dolandırıldım. Hakkımda davalar olabilir ama ne tutukluluğum var ne cezam var. Yurt dışına çıkış yasağım olduğu için bu yola başvurdum. Televizyon programım, gazetedeki yazılarım ortada, ben dağda değilim, eşim çocuklarımla yanıma geldi, dedi. 7 aydır tutuklu. 4 aydır da birbirimizi görmedik.

İddianamede hakkında ne gibi iddialar var?

İddianame o kadar boş o kadar anlamsız ki… Yaptığı haberler, Twitter paylaşımları nedeniyle örgüt üyesi olduğu iddia ediliyor. Facebook’ta İMC TV, Roj TV’yi, beğendiği için örgüt propagandası yapmakla itham ediliyor. İki de tanık var. Bunlar eşimin üniversite arkadaşları. Ne söylediklerini bilmiyoruz.
Terörist damgası vurulan herkesin eşlerine de çok çektiriyorlar. Siz de gözaltı vs. yaşadınız mı?

Hakkımda iki dava açıldı. Biri Diyarbakır, diğeri Ağrı Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından. Ağrı Cumhuriyet Başsavcısı’nın açtığı davadan dolayı Nisan 2019’da ev hapsi verdiler. Ben eşimin söylediklerini paylaşıyordum Twitter’da. Savcı bunların hepsi yalan sen neye dayanarak bunları yazıyorsun dedi. 11 gün sonra başvurduk, ev hapsini kaldırdı ama bu sefer bana da yurt dışı yasağı koydu. Soruşturmalar devam ediyor. Panik hastası oldum.

Türkiye’de son yıllarda her kesimden insan adaletsizlikten yakınıyor. Son olarak ne söylemek istersiniz?

Bu ülkede adil yargılanma diye can çekişip ölen insanlar var. Hak hukuk mücadelesinde ölen birçok insan var. Gerçekten çok komik durumdayız. 10 bin dolar para ödeyip Türkiye’nin gündemine terörist diye geldik. Yani ben sokakta kaldığıma mı yanayım, her şeyimi kaybettiğime mi yanayım, eşim gitti, yalnız kaldığıma mı yanayım, yoksa böyle mahkemelerde süründüğüme mi… Gerçekten eşimin adil yargılanmasını ve hak hukuk istiyorum. Kimsenin kirli siyasetine kurban olmak istemiyoruz.

Benim eşim gerçekten gazeteci, sadece gazetecilik yaptı. Ve biz umut tacirlerine paramızı kaptırıp dolandırılmış insanlarız. Sistemin bize dayattığı şeylerle uzaktan yakından alakamız yok. Gazetecilik kimliğini bir kenara bırakın, terörist diye suçlanıyor eşim. Bir sürü gazeteciye bunu yapıyorlar. Bana bile yurt dışı yasağı getirdiler.

Ben 7 aydır, eşimin gazeteci olduğunu ispatlamaya çalışıyorum. Evet yurt dışına giderken yakalandı eşim, bunu söylemeye de gocunmuyorum. Bunun cezası 80 milyona eşimin terörist olduğunu ilan etmek değil.

Birçok insan ülkesini terk etmeye zorlanıyor. Botlardan, denizlerden, otobüslerden birçok insan topluyoruz. Onlara üzülüyoruz, ağlıyoruz. E aynısını biz de yaşıyoruz. Başkaları ülkesini terk ederken mülteci biz terörist oluyoruz. E bu adam zaten gazeteciymiş, muhalifmiş, bize karşı bir kanalda, haber sitesinde çalışıyormuş, e bu zaten teröristin önde gideni. Bunları kesinlikle kabul etmiyorum. Biraz vicdan, ben başka hiçbir şey istemiyorum. Vicdanımızı kaybettik.

Kaynak: BOLD MEDYA

Exit mobile version