DW Genel Müdürü Peter Limbourg, DW’nin 65. doğum günü ve Dünya Basın Özgürlüğü Günü vesilesiyle kaleme aldığı yorumunda DW okurlarına bir söz veriyor.
3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü. Böyle bir günün olması güzel. Hiç olmazsa yılda bir gün, bu insan hakkı hatırlanıyor. Basın özgürlüğü, yarım ağızla yapılan açıklamalar için muhteşem bir konu. Yılın geri kalan 364 gününde ise dünyayı fazla ilgilendirmiyor. Birkaç örnek vermek gerekirse:
Ekonomik çıkarlardan ötürü keyfi sessizlik
Çok sayıda Avrupalı demokrat politikacı Çin’e yaranmaya çalışıyor. Çin’de basın özgürlüğünün mevcut olmaması ve Deutsche Welle (DW) ile diğer yayın kuruluşlarının bağımsız içeriklerine erişimin engellenmesinin ise sayfanın kenarına iliştirilmiş küçük bir not kadar bile değeri yok. Ekonomi dünyasının önde gelen temsilcilerinin de Çin deyince aklına ilk gelen, insan haklarından ziyade büyük iş anlaşmaları. Ancak bu şekilde Pekin’in iktidar hırsına ve keyfiyetine teslim olunuyor. Çünkü yabancı yatırımcılar engellendiğinde Çin’de hiç kimse bunu protesto etmeyecek. Çin medyasında buna yönelik tek bir eleştiriye dahi rastlanmayacak.
Azımsanmayacak sayıdaki Alman ve Avrupalı politikacı da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i doğru anlama çağrısı yapıyor. Putin’in Avrupa Birliği (AB) ve NATO’ya karşı duyduğu korkuyu ciddiye almak gerektiğini savunuyorlar. Ancak Rusya’da gazetecilerin yaşadığı korku ise sadece rahatsızlık veriyor. Gazetecilerin tehdit edilme, yaralanma ve hatta öldürülme korkusu içinde olması görmezden geliniyor. Öte yandan Almanya’nın yeni Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın daha farklı bir tutum sergilemesi sevindirici.
İran da DW’nin ve diğer kuruluşların içeriklerine erişimi engelliyor ve bu kurumların çalışanlarına sistematik baskı uyguluyor. Devrim Muhafızları’na ait hapishanelerindeki 23 gazeteciden artık neredeyse hiç kimse söz etmiyor. Diğer yandan İran’la yakınlaşmanın rüyasını gören politikacılar var. İsrail’i yok etmek isteyen, tüm Ortadoğu’yu istikrarsızlaştıran ve terör ihraç eden bir rejimle…
Baskı, şiddet ve gazetecileri kasten hedef alan saldırılar
Afganistan’da 15 yıldır ülkeye istikrar, özgürlük ve barış getirebilmek için Alman askerleri görev yapıyor. Ancak buna rağmen Pazartesi günü düzenlenen bir saldırıda on gazeteci hayatını kaybetti, teröristler bu gazetecileri bilinçli bir şekilde hedef almıştı.
Suudi Arabistan Prensi, kadınların otomobil kullanmasına ve sinema açılmasına izin vermesinden ötürü alkışlanıyor. Diğer yandan blog yazarı Raif Bedevi, temel bir hak olan ifade özgürlüğünü kullandığı için aynı ülkede hâlâ hapishanede.
Afrikalı otokratlar daha fazla kalkınma yardımı talep ediyorlar ve alıyorlar da. Ancak aynı zamanda mesleklerini, özellikle özel kanallarda dürüstçe icra etmek isteyen genç, dinamik gazetecileri adeta nefessiz bırakıyorlar.
Bangladeş ve Pakistan’da ülkelerinde giderek güçlenen İslamcılığı eleştiren blog yazarları yaşamlarını tehlikeye atıyor. Çok sayıda diplomatın çabalarına karşın bu kişilere dışarıdan etkin bir destek sağlanması ise nadiren görülen bir durum.
Meksika 2018 yılında Hannover Fuarı’nın partner ülkesi. Dünyanın hiçbir ülkesinde gazetecilik bu ülkedeki kadar tehlikeli değil, çünkü ülke yönetimi uyuşturucu kartellerini kontrol altına almayı başaramıyor. Meksika’da geçen yıl 11 gazeteci öldürüldü. Bu sayı sadece Suriye’de biraz daha yüksekti. Oysa Batılı hükümetlerin sorumluluklarını bilmesi gerekiyor, nihayetinde tüketimin büyük bölümü Batı ülkelerinde.
Bu liste daha uzar gider… Sıra hızlı bir şekilde NATO ülkesi Türkiye ve AB üyeleri Polonya ve Macaristan’a gelir. Üzücü bir liste… Basın özgürlüğü gününde bu listeye bakmak yarım ağızla yapılan açıklamalardan daha fazlasına ihtiyaç olduğunu gösteriyor.
Yöneticilerimiz ne yapıyor?
Hükümetlerimizi ve politikacılarımızı, basın özgürlüğüne yönelik giderek artan saldırıları protesto etmek için ne yaptıklarına göre değerlendirmeliyiz.
Diktatörlere açık ve net bir şekilde bizim değerlerimizin neler olduğunu gösteriyorlar mı? Bu değerler göstere göstere çiğnendiğinde yaptıkları anlaşmalardan vazgeçmeye hazırlar mı?
Kalkınma yardımlarının verilmesini, insan hakları ve basın özgürlüğünün iyileşmesi şartına bağlamaya hazırlar mı?
Demokrasi dünya genelinde diktatörlerin, otokratların ve popülistlerin tehdidi altında. Ancak demokratlar güçlü bir şekilde mücadele ederse demokrasi yaşayabilir.
3 Mayıs Deutsche Welle’nin doğum günü: Dünyanın dört bir yanında insanları 65 yıldan beri bağımsız ve özgür bir şekilde bilgilendiriyoruz. Biz basın özgürlüğü için mücadelemizi sürdüreceğiz. Biz, mevzunun ne olduğunu söyleyeceğiz. Söz veriyoruz!
Kaynak: ABHAber