Basın Konseyi, 2019’da medyada yaşananlar, ifade ve basın özgürlüğü ihlalleri ve 2020 yılı beklentileri konusunda basın toplantısı düzenledi. Toplantıda konuşan Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, 2019 yılında yaşananları sıraladı. Türenç, “Basın özgürlüğüne vurulan darbeler, gazeteciliğin kodlarıyla oynanması, gazetecilik yapılamayan ortam, işsiz kalan gazeteciler, keyfi uygulamalar, baskılar, yıldırma politikaları, hapisteki gazetecilerin özgür kalamamaları, ilan ve reklamların devlet eliyle yandaş medyaya nasıl pay edildiği, kanunların, yönetmeliklerinin nasıl delindiğini gördük. Türkiye’de ‘Benim zihniyetim’ anlayışı egemen olunca Türkiye’de gerçek halktan koparıldı, buna izin vermeyeceğiz” dedi.
CUMHURBAŞKANLIĞI HABER ALANI ‘KISITLI ALAN’
Geçen yıl bir önceki yılın muhasebesini yaparken “bir daha böyle bir yıl yaşanmamasını” dilediklerini söyleyen Türenç, “Ne var ki 2019’u tamamlarken daha iç açıcı bir tabloyu yaşayamadığımızı söylemek zorundayız” dedi. 2019 yılında basının “ateş çemberinden” geçtiğini söyleyen Türenç şöyle konuştu:
Gazetecilik faaliyeti yine ‘terör’ sayıldı, gazeteciler yine ağır cezalara çarptırıldı ve 2019 yılını gazeteciler yine cezaevlerinde geçirdi.
Eleştirel gazetecilik ‘teröristlik’ sayıldı, soruşturmalar açıldı, meslektaşlarımız tutuklandı.
Gazetecilerin mesaisi haber peşinden çok haklarında açılan davalar nedeniyle adliye koridorlarında geçti.
Birçok gazeteci yaptıkları haberler ve yazdıkları yazılar nedeniyle ‘iktidar muhalifi’ hatta ‘terörist’ diye fişlendi, hedef gösterildi. Üzerlerine tetikçiler salındı, hayatlarına kastedildi, linç girişimine uğradı, saldırılarda yaralandı, günlerce hastanede yattı. En son Gazeteci Murat İde’ye saldıranlar da ellerini kollarını sallaya sallaya gezmeye çoktan başladılar.
Cumhurbaşkanlığı haber alanı, gazeteciler için 2019’da yine ‘kısıtlı alan’ olmaya devam etti. Cumhurbaşkanı ve diğer hükümet yetkililerinin basın toplantılarında, yine danışmanları marifetiyle, önceden gazetecilerden sorular toplandı. Sakıncalı bulunanlara soru sorma vizesi verilmedi. Sakıncalı sorular olarak belirlenenler elendi. Halkın haber alma hakkını yerine getirmekle görevli muhabirlere söz hakkı verilmedi. Açıklık, şeffaflık ilkesi 2019’da yine yok sayıldı. Gazetecilik susturuldu. Halkın gerçeği öğrenme hakkı yasalara rağmen çiğnendi.
“ÖZGÜRLÜK KARNEMİZ UTANÇ VERİCİ”
Türkiye’nin demokrasi ve basın özgürlüğü karnesinin çok kötü olduğuna dikkat çeken Türenç, “Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke arasında 157’nci sıradayız. Dünya Demokrasi Endeksi’nde 167 ülke arasında 110’uncu ülkeyiz. Cezaevinde en çok gazetecinin bulunduğu ülkeler arasında Türkiye, Çin, Mısır, Suudi Arabistan ve Suriye’den sonra 5’inci sırada. Özetle, Türkiye siyah ve gri tablodan 2019 yılında da çıkamadı” dedi.
“BASIN EKONOMİK KUŞATMA ALTINDA”
Medyanın maliyetlerin artmasıyla giderek ağırlaşan ekonomik krizin kuşatması altında yaşam mücadelesi verdiğini söyleyen Türenç açıklamasına şöyle devam etti: Özellikle yazılı basın, hiçbir dönemde karşılaşmadığı kadar ağır bir ekonomik kriz yaşıyor. Yüzlerce yerel gazete ve televizyon kapanırken kamu kaynaklarından fonlananlar dışında kalan ve bağımsız yayıncılık yapan birkaç ulusal gazete ve televizyon ağırlaşan ekonomik koşullarda ayakta kalmaya çalışıyor. Tablo, çalışanlar için çok daha vahim. Gazeteler, televizyonlar ekonomik koşulları gerekçe göstererek mesleğinde başarılara imza atan gazetecilerin iş akitlerini feshediyor. Bugün 10 binin üzerinde gazeteci işsiz.
“BASIN İLAN KURUMU TAM BİR BASKI UNSURU”
“Gazetelere resmi ilan ve reklamları adil olarak dağıtmak ve yerel basını desteklemekle görevli Basın İlan Kurumu (BİK), özerk konumunu yitirmiştir” diyen Türenç, “Resmi ilan ve reklamları iktidarı destekleyen ve şişirilmiş tirajlı gazetelere akıtan BİK, bağımsız ve özgür yayın yapan gazetelere ambargo uygulamaktadır. İktidar yanlısı olmadıkları için BİK’in ilan kesme cezası verdiği yüzlerce yerel gazete ya kapandı ya da zarar ederek yayınını sürdürmekte. BİK’in bu uygulamalarına örnek, yüzlerce yerel gazetenin yanı sıra ulusal yayın yapan Evrensel, Cumhuriyet ve Birgün gazetelerinin ilanlarının kesilmesidir” diye konuştu.
“CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİ İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ YOK EDİYOR”
“Daha fazla demokrasi ve özgürlük vaadiyle getirilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde hem demokrasimiz hem ifade ve basın özgürlüğü maalesef antidemokratik uygulamalarla her gün biraz daha yok ediliyor” diyen Türenç, şöyle devam etti: İfade ve basın özgürlüğünün önüne her gün yeni engeller çıkarılıyor. Sansür ve oto-sansür gazetecilik faaliyetini engellerken halkın haber alma hakkı da yok sayılıyor. Gazetelerin ve televizyonların yüzde 90’ı ele geçirilirken bunların neredeyse tek merkezden yönetilir olması, ‘tek sesli medya’ yaratma çabaları hepimizi ürkütüyor. Bu hedefe ulaşmak için her yol deneniyor. Demokratik hukuk devletinde bağımsız olması gereken yargı, yasa ve yönetmeliklerine göre tarafsız ve objektif kıstaslara göre görev yapması gereken BİK, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) gibi kurumlar, bugün basına karşı iktidar sopası görünümü ile yaşatılıyor. Yargı, siyasi yönetimin hoşuna gitmeyen haber, köşe yazısı, hatta sosyal medya paylaşımları için anında soruşturma başlatıyor. Ardından ağır ceza ve altından kalkılamayan tazminat davaları açılıyor. İddianamelerde gazetecilik faaliyeti ‘terör eylemi’ gösterilip sonunda idam karşılığı olan ‘ağırlaştırılmış müebbet hapis’ cezaları verilebiliyor.
HAKARET DAVALARINDA REKOR ARTIŞ
Türenç, “Cumhurbaşkanına hakaret davalarının sayısı korkunç boyutlara ulaştı. Yedi yıllık görev süresinde Kenan Evren’e hakaretten 340, Turgut Özal’a hakaretten 207, Süleyman Demirel’e hakaretten 158, Ahmet Necdet Sezer’e hakaretten 163, Abdullah Gül’e hakaretten 848 dava açılırken Recep Tayyip Erdoğan’a hakaretten tam 17 bin 406 dava açıldı” ifadelerini kullandı.
Yargı reformu ile ilgili “dağ fare doğurdu” ifadesini kullanan Türenç, eleştirel haberciliğe dönük baskıların sürdüğüne dikkat çekti. Türenç, “RTÜK ise özgür ve eleştirel habercilik yapan televizyon kanalları üzerinde iktidarın sopası olarak kullanılıyor. RTÜK, yayınlarda iktidarı eleştiren kanallara insafsızca yayın durdurma ve idari para cezaları uyguluyor, eleştirel haberciliğe çok ağır faturalar kesiyor. RTÜK’ün siyasi bakış açısıyla aldığı ağır yayın durdurma ve idari para cezalarına, özgür yayıncılık yapan onlarca yerel televizyon da muhatap oluyor, hatta lisans iptalleri yapılıyor. Aynı RTÜK, iktidarı destekleyen kanallar hakkındaki ihlal şikayetlerini gündeme bile almıyor. Alsa da Üst Kurulda çoğunluğa sahip iktidar temsilcilerinin oylarıyla ceza verilmiyor. RTÜK’te yapılan haksızlıkları dile getiren Üst Kurul üyesi barınamıyor. Gazeteci Faruk Bildirici’nin, sadece kurumda olup bitenleri anlattı diye, tartışmalı bir oylama ile Üst Kurul üyeliğinin düşürülmesi buna bir örnektir” diye konuştu.
“‘BENİM ZİHNİYETİM’ ANLAYIŞI EGEMEN OLDU”
Basın kartlarına ilişkin de konuşan Türenç, “Yönetmelik değiştirildi, basın kartı alabilmek için objektif kıstaslar yerine subjektif kıstaslar getirildi. Basın kartı komisyonundan gazeteci meslek örgütlerinin temsilcileri çıkarıldı. Bugün gerçek gazetecilerin temsil edilmediği bu komisyonca 3 bin 804 gazetecinin basın kartı iptal edildi” dedi.
Türenç, son olarak şunları söyledi: Türkiye’de yaşanan ihlalleri anlattığımız bir toplantıda Hindistan Basın Konseyi temsilcisi ‘İçim acıyor’ demişti. Basın özgürlüğünde utanç verici bir tablo var. Bugün 2020’de yeni bir 10 yılın başlangıcındayız. Türkiye’de ‘Benim zihniyetim’ anlayışı egemen olunca gerçek halktan koparıldı. Buna izin vermeyeceğiz.
Kaynak: Evrensel