Baskıcı rejimlerdeki insan hakları ihlalleri nedeniyle birçok kişi ülkelerini terk etmek ve başka ülkelere sığınmak zorunda kalıyor. Bu esnada, basın ve ifade özgürlüğünün hiçe sayıldığı ve eleştirel seslerin susturulduğu bu baskıcı ortamlarda, çok sayıda medya kuruluşu ve gazeteci, ister kuruluş ister birey olarak, kendi ülkelerinde artık faaliyetlerini sürdüremedikleri için başka ülkelerde çalışmalarına devam etmek zorunda kalmaktadır.
Otoriter rejimler demokratik değerlerin altını oymakta ve hukukun üstünlüğünün gereği olan kurumları aşındırmakta, bağımsız medyayı yok ederek, şeffaflık ve hesap verebilirliği ortadan kaldırarak iktidarlarını pekiştirmektedir.
Dördüncü güç olarak tanımlanan medyanın otokratik ülkelerde rejimin propaganda aracına dönüşmesi, medya, basın ve ifade özgürlüğü için mücadele edenleri seslerini yurt dışında duyurma çabasına sevk etmektedir. Karalama kampanyaları, hapis, tehdit, gözdağı, fiziksel saldırı ve kurumlara hukuksuzca el konulması gibi yöntemlerle işlerini yapmaları engellenen gazeteciler, kendi ülkelerinde gazetecilik yapmanın artık mümkün olmaması nedeniyle, seslerini sürgünde duyurmaya ve bulundukları yerlerde otokratik rejimlere karşı direnmeye çalışıyorlar.
Université Libre de Bruxelles’de (ULB) doktora öğrencisi olan Simone Benazzo, Medya ve Gazetecilik Araştırma Merkezi (MJRC) tarafından desteklenen bir proje aracılığıyla sürgündeki çok tabakalı medya olgusuna ilişkin ilk elden verileri sistematik bir şekilde toplayıp düzenleyeceği bir çalışma yürütüyor.
Çalışma, aralarında TR724’ün de bulunduğu 30 farklı ülkeden sürgünde gazetecilik yapmaya çalışan 82 medya kuruluşunu kapsamaktadır. Sürgündeki bu medya kuruluşları, otokratikleşmeye direnme ve demokratik gerilemeyi tersine çevirme yönündeki küresel çabanın kilit aktörleri olarak tanımlanmaktadır.
Rusya, Belarus, İran ve Kuzey Kore’nin sürgündeki medyasının yerleşik ve köklü ağlara sahip olduğu, Türkiye’nin sürgündeki medya ağının ise hızla genişlediği vurgulanıyor. Bu medya ağları genellikle bu ülkelerle ilgili tek güvenilir ve doğrulanmış bilgi kaynakları olarak hizmet vermektedir.
İfade ve basın özgürlüğü üzerindeki kısıtlamalar nedeniyle gazeteciler Rusya, İran, Belarus ve Türkiye gibi ülkeleri terk etmek zorunda kalmaktadır. Seslerini duyurmak için de başta İngiltere ve Almanya olmak üzere Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkeleri platform olarak seçiyorlar.
Çalışma, sürgündeki gazetecilerin karşılaştığı psikolojik yükler, vatan özlemi, maddi zorluklar, yeni kültürlere, çalışma ortamlarına ve çoğu zaman yeni dillere uyum sağlama gibi çeşitli zorluklara ışık tutuyor. Bununla birlikte, sürgündeki bu medya kuruluşları teslim olmayı değil, direnişlerini sürdürmeyi tercih ediyor.